EHL-İ BEYTİ SEVMEK
Farzdır her Müslümana, Ehl-i beyte muhabbet
Ahirete imanla gitmeye sebep elbet
O halde Ehl-i beyti tanıyıp öğrenmeli
Resulün sevdiğini, Allah için sevmeli
Ehl-i beyt, sırasıyla Ali ile Fatıma
Hasan ile Hüseyin, bu dördünü unutma
Resulullah buyurdu: (Ehl-i beytim bunlardır
Yâ Rabbi, sen bunlardan her kötülüğü kaldır
Bırakıyorum size, iki şey ey ümmetim
Biri Kur’an-ı kerim diğeri ehl-i beytim
Bunlara tâbi olan, kavuşur hidayete
Bunlardan ayrılanlar, düşerler dalâlete
Ben ağaca benzerim, Fatıma gövdesidir
Ali budağı, Hasan Hüseyin meyvesidir.
Ehl-i beytin her biri, Nuh’un gemisi gibi
Bunlara tutunmaktır, kurtuluşun sebebi
Öyle bir gemidir ki, ona binen kurtulur
Binmeyenler boğulur, cümlesi helak olur
Vallahi buğzedenler, benim ehl-i beytime
Acımadan atılır, yüzüstü Cehenneme
Ehl-i beyti sevmeyen, saplanır ihtilafa
Şaşırır gerçek yolu, yoldaş olur şeytana
İslam’ın esâsıdır, muhabbet ehl-i beyte
Muhabbet etmeyenin iman girmez kalbine.)
EHL-İ BEYT:
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın bütün âile fertleri. Mübârek zevceleri, çocukları, kızı hazret-i Fâtıma ile hazret-i Ali ve bunların mübârek evlâdları olan hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn'den kıyâmete kadar gelecek nesilleri.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Ey Habîbimin ehl-i beyti! Allahü teâlâ, sizin günâhtan uzak olmanızı istiyor. (Ahzâb sûresi: 33)
Ehl-i beytim, Nûh'un (aleyhisselâm) gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen boğulur. (Hadîs-i şerîf-Câmi-us-Sagîr-Müsted
rek)
Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, ehl-i beytimi ve eshâbımı çok sevenlerdir. (Hadîs-i şerîf-Resâil-i İbn-i Âbidîn)
Zâhir ve bâtın ilimlerinde yâni kalb ilimlerinde büyük âlim olan babam, her zaman ehl-i beyti sevmeği tavsiye ve teşvik ederdi. Bu sevginin, son nefeste îmânla gitmeye çok yardımı vardır derdi. Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermâyesidir. Âhiret kazançlarını hep bu sermâye getirecektir. (İmâm-ı Rabbânî)
İlâhi! Fâtımâ evlâdı hâtırına,
Son sözüm kelime-i tevhîd ola,
Eğer bu duâmı edersen red ya kabûl,
Sarıldım Ehl-i Beyt-i Nebî eteğine.
(Ahmed Fârûkî)
EHL-İ BEYTİN FAZİLETİ
Ehl-i beyt, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın bütün aile fertlerine denir. Mübarek hanımları, kızı Hazret-i Fatıma ile Hazret-i Ali ve bunların evlatları olan Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, onların çocukları ve kıyamete kadar gelecek torunlarının hepsine de Ehl-i beyt denir. Hatta Peygamberimizin temiz soyunun bağlı olduğu Haşimoğullarına da Ehl-i beyt denir. Eshab-ı kiramdan Selman-ı Farisi de Ehl-i beytten sayıldı. Fakat özellikle Ehl-i beyt denilince, Hazret-i Ali, Hazret-i Fatıma ve mübarek iki oğlu Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin anlaşılır. (radıyallahü teâlâ anhüm)
Resulullah efendimizin soyu, Hazret-i Fatıma’dan devam etti. Hazret-i Hasan’ın çocuklarına ve torunlarına Şerif, Hazret-i Hüseyin’in nesline de Seyyid denir. Peygamber efendimizin temiz ve mübarek kanını taşıyan seyyidler ve şerifler, çeşitli ülkelerde yaşamaktadır. Her birisi güzel ahlak numunesi olup, yurdumuzda da sayıları pek çoktur.
Doğru yoldaki İslam âlimleri, Ehl-i beyt sevgisini, son nefeste iman ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır. Bunlarda Resulullah efendimizin zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her müslümanın vazifesidir. Çünkü imanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allahü teâlâyı sevmek ve Allahü teâlânın sevmediklerini sevmemektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allah dostlarını sevmek ve Onun düşmanlarına düşmanlık etmektir.) [İ. Gazali]
Hak teâlâ, Hazret-i İsa’ya da buyurdu ki:
(Yer ve gökteki bütün mahlukların ibadetini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [İ. Gazali]
Allahü teâlâ, Ehl-i beyte buyuruyor ki:
(Allah sizlerden ricsi [her kusur ve kirleri] gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.) [Ahzab 33]
Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali’yi, Hazret-i Fatıma’yı, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin’i mübarek abâları ile örterek şöyle dua etti:
(İşte benim ehl-i beytim bunlardır. Ya Rabbi, bunlardan kötülüğü kaldır ve hepsini temiz eyle!) [Mesabih]
Her namazda, Âl-i Muhammed diye dua ettiğimiz Ehl-i beyt bunlardır. Allahü teâlânın en çok sevdiği resulü Muhammed aleyhisselamdır. Onun da en çok sevdiği Ehl-i beyti ve Eshabıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyası muhafaza edilir, yoksa hiç bir şeyi korunmaz. İslam’a, Peygambere ve Onun nesline hürmet.) [Taberani]
[İslam’a hürmet, Dinin emirlerine riayet etmektir, Peygambere hürmet, sünnetine uymaktır, nesline hürmet seyyidlere, şeriflere hürmettir.]
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da, bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur) buyurdu.
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Ehl-i beyti seveni Hak teâlâ sever, buğz edene de buğz eder.) [İbni Asakir]
(İslam’ın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [İbni Asakir]
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi sevmektir.) [İ. Neccar]
(Allah’ın kitabı ve Ehl-i beytime uyan, hidayette olur, uymayan sapıtır.) [İ. Hibban]
(Ehl-i beytim, Nuh’un gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan, boğulur.) [Taberani]
(Tutunduğunuz vakit, asla dalalete düşmeyeceğiniz iki şeyi bıraktım: Allah'ın kitabı Kur’an ve Ehl-i beytim.) [Hatib]
(Ehl-i beytime buğzeden, yüzüstü Cehenneme atılır.) [İ. Ahmed]
(Ehl-i beytime, Cehennemlikten başkası buğzetmez.) [İ. Ahmed]
(Fatıma, Cennet hatunlarının üstünü, Hasan ve Hüseyin de Cennet gençlerinin yüksekleridir.) [Tirmizi]
(Ya Fatıma, Allahü teâlâ senin gazabın için gazap eder, senin rızan için razı olur.) [Hakim]
(Allahü teâlâ, Fatıma ve nesline Cehennemi haram kıldı.) [Hakim, Taberani]
(En iyiniz, Ehl-i beytime iyilik edendir.) [Hakim]
(Ehl-i beytimi sevmeyen, ihtilafa düşer ve şeytana yoldaş olur.) [Hakim]
(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [İ. Ahmed]
(Benim soyuma dil uzatarak, beni incitenlere, Allahü teâlâ çok azap yapar.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, oğlum Hasan’la iki Müslüman ordunun arasını barıştırır.) [Buhari]
(Ya Rabbi, Hasan ile Hüseyin’i seviyorum. Sen de sev. Bunları sevenleri de sev!) [Tirmizi]
(Fatıma benden bir parçadır. Onu inciten beni incitmiş olur.) [Hakim]
(Fatıma’yı Ali’den daha çok severim, Ali, bana, Fatıma’dan daha çok kıymetlidir.) [Hakim]
(Kızım Fatıma’nın adı, “Allah onu ve sevenlerini Cehennemden korur” manasındadır.) [Deylemi]
(Ali’yi ancak mümin olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder.) [Nesai]
(Ali’yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, Müslümanların günahını yok eder.) [İ. Asakir]
(Ali’ye düşman olanın düşmanı Allah’tır.) [Ramuz]
(Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır.) [Deylemi]
(İlim on kısım. Dokuzu Ali’de, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan iyi bilir.) [Ebu Nuaym]
(Ali’yi seven, beni sevmiştir. Ona düşmanlık, bana düşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur.) [Taberani]
(İmanın birinci alameti Ali’yi sevmektir.) [M. Ç. Güzin]
(Ensara ancak münafık buğz eder. Ehli beytime, Ebu Bekir ve Ömer’e buğz eden de münafıktır.) [İ.Asakir]
(Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünde ayağı kaymaz.) [Deylemi, İ. Adiy]
(Eshabımı, ezvacımı ve Ehl-i beytimi seven, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz]
(Allah'ı seven beni sever, beni seven de, Ehl-i beytimi sever.) [Tirmizi]
(Benden sonra Ehl-i Beytimle imtihan olunacaksınız.) [Taberani]
(Bana ve Ehl-i beytime salevat getirilmedikçe, dua ile Allah arasında perde vardır.) [Ebuşşeyh]
Eshab-ı kiramla ilgili 4 ayet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşan eshabın derecesi, fetihten sonra veren ve savaşanlardan daha yüksektir. Hepsi için hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]
(Eshabın hepsi, kâfirlere şiddetli ve birbirlerine merhametlidir.) [Feth 29]
(Sizler en iyi bir ümmetsiniz.) [Âl-i İmran 110]
(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların izinden gidenlerden, Allah razıdır.) [Tevbe 100]
Demek ki, kurtuluş için Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın yoluna sarılmak lazımdır. Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.
İmam-ı Ali’yi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.
Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar. İctihadları icabı olarak Hazret-i Ali ile muharebe etmiş olan Hazret-i Âişe’yi ve Hazret-i Muaviye’yi ve Hazret-i Talha’yı ve Hazret-i Zübeyr’i, Ehl-i beyte düşman sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan ayrılıyorlar. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi. İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile harbe yol açılmıştı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Babam zahir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuuru azaldığında kendisine bu nasihatini hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin sevgisinin deryasında yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena ettim.
Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır. Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktır.
Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarını, hep bu sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanımayanlar, bu büyüklerin orta, adil, halis sevgilerini bilmeyerek, ifratı seçerek, sevgide taşkınlık yaparak, orta ve adil sevgiyi sevmemek sanıyor. Ehl-i sünnete harici damgasını basıyorlar. Bu zavallılar bilemiyorlar ki, aşırı ve taşkınca sevmek ile hiç sevmemek arasında, bir de doğru, insaflı, orta derecede sevgi vardır. Hakkın yeri de, her şeyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmuştur.
Sevmenin aşırı ve tehlikeli olması şöyledir ki, Hazret-i Ali’yi sevmiş olmak için, diğer üç Halifeye düşman olmak lazımdır diyorlar. İnsaf etmeli, iyi düşünmeli, bu nasıl sevgidir ki, bu sevgiyi elde etmek için, Resulullahın Halifelerine, yani vekillerine düşmanlık şart oluyor? Bu nasıl sevgidir ki, insanların en iyisinin, Allah’ın habibinin, Allah’ın resulünün eshabına sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bu nasıl sevgidir ki, Allah resulünün mübarek hanımına, damadına, kayınbirader, kayınvalide ve kayınpederlerine sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bunlar, nasıl fena bilinir, nasıl kötülenir, nasıl temiz bilinmez ki, Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsine Cenneti vaad ettiğini Kur’an-ı kerimde bildiriyor. Onun resulü Muhammed aleyhisselam da eshabı hakkında kötü konuşmayı yasak ediyor. Buna rağmen onlara kötü, pis, kâfir denilebilir mi? Bu nasıl iman, bu nasıl müslümanlıktır? (Eshab-ı Kiram kitabı)
OSMANLI SULTANLARININ EHL-İ BEYT SEVGİSİ
Sultan İkinci Abdülhamid Han, Peygamber efendimize olan tazim ve muhabbetini, Onun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada, Sultanın verdiği şu çok özel talimat; onun, Ehl-i Beyt’in şahsında Peygamber efendimize olan sevgi, saygı ve bağlılıktaki hassasiyetini göstermesi açısından, eşine az rastlanır müthiş bir misaldir:
“Mümkün olan aletlerin üzerine keçeler sarınız ki, fazla gürültü olmasın ve Ehl-i Beyt’in ve burada yatanların mübarek ruhları rahatsız olmasın!..”
Kulaklarım bereketlensin
Sultan Abdülmecid Han son hastalığında, yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. (Durun, okumayın, beni oturtun) buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. (Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten haya ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!) buyurdu. Ertesi gün vefat etti.
Hadimül-haremeyn deyin
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethedip, hilafeti esaretten kurtarınca, alışkanlıkla kendisine de Sultanül-haremeyn diyen hatibi susturup, (Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hadimül-haremeyn deyin) buyurmuştur.
Surre alayları
Sultan Birinci Mehmed Han, Haremeyne her sene Surre alayı göndermek güzel âdetini çıkarmıştır.
Osmanlı padişahlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerifeyn ahalisine, zahidlere, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayanlara gönderdikleri para ve değerli eşyalara surre; bunları götüren topluluğa da surre alayı denirdi.
Her şeyin en güzelini Haremeyn-i şerifeyne layık gören Osmanlılar da, surre alaylarının en güzellerini gönderdiler. Bu hizmet devletin yıkılışına kadar en zor şartlarda bile devam ettirildi.
Gönderilirken, Kur’an-ı kerim ve na’tlar okunur, kurbanlar kesilir, buhûrdânlar yakılır, tekbir getirilir, dualar edilirdi. Receb ayının on ikisinde Üsküdar’a geçirilen surre alayı halkın coşkun sevgi gösterileri arasında yeni hediye katarları ve hacı adaylarının da iştirakı ile Hicaz’a doğru yoluna devam ederdi. Yol üzerinde bulunan beylerbeyi ve sancakbeyleri surrenin emniyetini temin etmekle mükelleftiler.
Surre alaylarının sonuncusu 1915 yılında gönderildi. Daha sonra Mekke Emirinin isyânı (1916) ve toprakların elden çıkması sebebiyle gönderilen surre alayları yerine ulaşamadı.
Yüzün sür kademine o gülün
İstanbul’da Sultan Ahmed Camiini yaptıran, Birinci Ahmed Han, İslamiyet’e ve Resulullah efendimize gönülden bağlı idi. Beytullahın ve Hucre-i seadetin perdeleri Mısır’da dokunurdu. Ahmed han, İstanbul'da dokutup saygı ile göndermiştir.
Bahtî mahlasıyla şiir de yazan Ahmed Han, Nakş-ı kadem-i şerîf [Peygamber efendimizin mübarek ayak izi] şeklinde murassâ bir sorguç yaptırmış, ortasına da mavi mine üzerine altınla kendisine ait şu mısraları yazdırmıştı:
N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i resmini ol hazret-i şâh-ı Rüsülün
Göl-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir.
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.
Sultan Ahmed Han, Cuma ve Bayram günlerinde ve diğer mübarek günlerde başına bu sorgucu takardı.
Kimim var hazretinden gayrı
Sultan İkinci Mahmud Han’ın, Hücre-i saadete hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki yazı, Osmanlı sultanlarının Resulullah efendimize olan hürmet ve muhabbetlerinin başka bir vesikasıdır.
Şamdan ihdaya eyledim cüret ya Resulallah!
Muradım der-i ulyaya hizmet, ya Resulallah!
Değildir ravdaya şayeste, destaviz-i naçizim,
Kabulünle kıl ihsan u inayet, ya Resulallah!
Kimim var hazretinden gayrı, halim eyleyem i'lam,
Cenabındandır ihsan u mürüvvet, ya Resulallah!
Dahilek, el'eman, sad el- eman, dergahına düştüm,
Terahhüm kıl, bana eyle şefaat ya Resulallah!
Dü- alemde kıl istishab bu Han Mahmud-i Adliyi,
Senindir evvel ü âhırda devlet ya Resulallah!
”Nakibü’l Eşraflık” müessesesi
Devlet-i Âliye; Fahri Kâinat Efendimiz ve Onun kutlu soyu Ehl-i Beyt’e hürmet ve hizmetini, müesseseler kurarak da fiilen gösterme yoluna gitmiştir. Sınırları dahilindeki, Peygamber nesebine mensup Seyyid ve Şerifleri tek tek kaydederek; her türlü ihtiyaç ve hizmetlerini görmek ve şecerelerini soy kütüklerine işleyip muhafaza etmek için, özel olarak “Nakibü’l Eşraflık” müessesesi ihdas etmiş ve başına da Âl-i Beyt’e mensup “Nakibü’l Eşraf” isimli bir memur atamıştır.
Peygamber nesline bağlı olduğunu belgeleyenlere, birer berat verip kendilerini her çeşit vergiden muaf tutmuştur. Bütün bu hürmet ve imtiyazlarla, topraklarımızda dağınık halde bulunan Seyyid ve Şeriflerin, huzur ve sükun içerisinde hayat sürmelerini amaçlamıştır.
Osmanlı, Nakibü’l Eşraflara hürmet ve ihtiramda o kadar ileri gitmiştir ki, bazı padişahların Eyüp Sultan Türbesinde tertiplenen cülus merasimlerinde onlara, kılıç dahi kuşattırmıştır. Mesela, III. Ahmed, I. Mahmud ve III. Mustafa Han’a, Şeyhülislam ile beraber Nakibü’l Eşraf kılıç kuşandırmıştır. Cüluslarda, Osmanlı Sultanına ilk önce, yine Nakibü’l Eşraf bağlılığını arzedip dua etmiştir. Savaşlarda ise, padişahla beraber Nakibü’l Eşraf da sefere katılıyor ve Hazret-i Peygamberin sancağı dibinde yürüyordu. Sancak-ı Şerif’in İstanbul’dan sefere çıkışından tekrar dönüşüne değin, Nakibü’l Eşraf ile maiyetindeki bütün Seyyid ve Şerifler, tekbir ve salevat getiriyorlardı...