ARVAS |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
4 0 H A D I S - I S E R I F
Bismillahirrahmanirrahim
Muteber bir kitabta okudum. Resulullah sallallahualeyhi vesellem buyurdu ki:
Kim ibadetlerle alakalı 40 adet hadis-i şerif yazar ve müslümanlara duyurursa kıyamet günü alim olarak haşrolur, deniyordu. Yine biliyoruz ki:
Alimin mürekkebi şehidim kanından ağır gelecek.
Bu vesile ile Tam İlmihal Se’adet-i Ebediyye ile Mektubat-i İmam-i Rabbani isimli iki çok mubarek kitablardan 40 hadisi şerif seçip din kardeşlerime arz ediyorum.
- Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için sened yazdırır).
- Ey Oğul İlmihâli)nin doksanbirinci sahîfesinde yazılı hadîs-i şerîfde, (Kirlenince, çabuk gusl abdesti alın! Çünki kirâmen kâtibîn melekleri, cünüb gezen kimseden incinir) buyuruldu.
- (Zevâcir) ve (Risâle-i ünsiyye) kitâblarındaki hadîs-i şerîfde, (Resim, köpek ve cünüb kimse bulunan eve rahmet melekleri girmez) buyuruldu.
- (Ümmetimin müctehidleri arasındaki ayrılık, rahmet-i ilâhiyyedir).
- Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Misvâk kullanarak kılınan nemâz, misvâksız nemâzdan yetmiş kat üstündür).
- Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem (Yabancı kadınların, yüzlerine şehvet ile bakanların gözlerine, kıyâmet günü ergimiş kızgın kurşun dökülecekdir) buyurdu.
- (Rıyâd-un-nâsıhîn)de diyor ki, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem vedâ’ haccında: (Yabancı kadına şehvet ile bakan bir kimsenin gözleri ateşle doldurulup, sonra Cehenneme atılacakdır. Yabancı kadın ile toka edenin kolları ensesinden bağlanıp, Cehenneme sokulacakdır. Yabancı kadın ile, lüzûmsuz yere şehvet ile konuşanlar, her kelimesi için, bin sene Cehennemde kalacakdır) buyurdu.
- (Berîka) kitâbında diyor ki, (Üç şey, göze cilâ verir: Yeşilliğe, akar suya ve güzel yüze bakmak) ve (Üç şey gözü kuvvetlendirir. Sürme çekmek, yeşilliğe ve güzel yüze bakmak) hadîs-i şerîfleri, bakması halâl olan kimselere bakmanın fâidesini bildirmekdedir. Yoksa, yabancı kadınlara, kızlara bakmak, gözü zaîfletir ve kalbi karartır.
- (Tergîb-üs-salât) daki hadîs-i şerîflerde, (Örtülü olan çıplaklara ve erkek gibi giyinen kadınlara ve kadın gibi giyinen, süslenen erkeklere la’net edildi). Hele dar pantalon, erkeklere de câiz değildir. Çünki, kaba yerleri dışardan belli olmakdadır. Bundan başka, kadınların pantalon giymeleri eskiden de, şimdi de islâm âdeti değildir. Dinsizlerden, islâm tesettürünü bilmiyenlerden gelmekdedir. Harâmlar yayılsa, yerleşseler de, islâm âdeti olamazlar.
- Bir hadîs-i şerîfde, (Ananın ayağını öpmek, Cennet kapısının eşiğini öpmek gibidir) buyuruldu. Fekat, yabancı genç kadının eline ve yüzüne bakmak câiz olduğu hâlde, şehvetden emîn olsa dahî, dokunmak, tokalaşmak câiz değildir. Herhangi kadın ile zinâ etmek veyâ herhangi bir yerine şehvet ile dokunmak, unutarak veyâ yanılarak bile tutsa, hanefîde ve hanbelîde (Hurmet-i musâhere)ye sebeb olur.
11. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki, (Kıyâmet yaklaşınca, Kur’ân-ı kerîm mizmârdan okunur) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı kerîm mizmârlardan okunur. Allah için değil, keyf için okunur) ve (Kur’ân-ı kerîm okuyan çok kimseler vardır ki, Kur’ân-ı kerîm onlara la’net eder) ve (Bir zemân gelecekdir ki, müslimânların en sefîlleri, müezzinlerdir) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı kerîm mizmârlardan okunur. Allahü teâlâ bunlara la’net eder). Mizmâr, her nev’i çalgı, düdük demekdir. Ho-parlör de, mizmârdır. Müezzinlerin, bu hadîs-i şerîflerden korkmaları, ezânı, ho-parlör ile okumamaları lâzımdır. Bazı din câhilleri ho-parlörün fâideli olduğunu, sesi uzaklara götürdüğünü söyliyorlar. Peygamberimiz, (İbâdetleri benden ve eshâbımdan gördüğünüz gibi yapınız!) İbâdetlerde değişiklik yapanlara (bid’at ehli) denir. Bid’at sâhibleri, muhakkak Cehenneme gidecekdir.
- Sahîhayn ismi verilen, dîn-i islâmın iki temel kitâbında [(Buhârî) ve (Müslim)de], Câbir bin Abdüllahın radıyallahü anh bildirdiği bir hadîs-i şerîfde, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem: (Birinin evi önünde nehr olsa, hergün beş kerre bu nehrde yıkansa, üzerinde kir kalır mı?) diye sordu. Hayır, yâ Resûlallah! dedik. (İşte, beş vakt nemâzı kılanların da, böyle küçük günâhları afv olunur) buyurdu.
- Müfessirlerin şâhı, Abdüllah ibni Abbâs radıyallahü anhümâ diyor ki, Resûlullahdan sallallahü aleyhi ve sellem işitdim. Buyurdu ki, (Nemâz kılmıyanlar, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaklardır).
- Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem (Nemâz nûrdur) buyurdu. Yanî, dünyâda kalbi parlatır. Âhıretde sırâtı aydınlatır. Allahın dostlarına, nemâzda neler oluyor, murâdlarına, nemâzda, nasıl kavuşuyorlar biliyor musunuz?
- Hadîs-i şerîfde, (Nemâz kılmıyanın, islâmdan nasîbi yokdur!) buyuruldu. (Mişkât)da ve (Künûz-üd-dekâık)da ve (Sahîhayn)de ve (Halebî)de bildirilen hadîs-i şerîfde de, (İnsan ile küfr arasındaki fark, nemâzı terk etmekdir!) buyuruldu. Bunun manâsı, (İnsan ile küfr, ayrı ayrı iki varlıkdır. İkisini birleşdiren yol, nemâz kılmamakdır. Aralarından, nemâz kılmamak kalkınca, yanî bir insan nemâz kılarsa, bu insan ile küfr arasında yol kalmaz. İkisi birbiri ile birleşmez. Bunun manâsı (Küfr bir özellikdir. Kendi kendine bulunmaz. Bazı insanda bulunur. Küfr bulunan insanda nemâz kılmamak vardır. Küfr bulunmıyan insanda nemâz kılmamak yokdur. Küfr bulunan insan ile küfr bulunmıyan insan arasındaki fark, nemâz kılıp kılmamakdır) demekdir. Bu hadîs-i şerîf, (İnsan ile ölüm arasındaki fark, nefes almamakdır) sözüne benzemekdedir. Ölüm bulunan insan nefes almaz. Ölüm bulunmayan insanda nefes almamak yokdur. Nefes almamak bulunan insanın ölü olduğu anlaşılır. Bu hadîs-i şerîf, nemâz kılmakda tenbellik edenleri şiddetle korkutmakdadır. Nemâz kılmak, Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünerek, Onun karşısında kendi küçüklüğünü anlamakdır. Bunu anlıyan kimse, hep iyilik yapar. Hiç kötülük yapamaz. Nefsine uyanın nemâzı sahîh olsa da, bu meyvelerini veremez.
- Hadîs-i şerîfde, (Her nemâzdan sonra, üç kerre, Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etûbü ileyh okuyanın, bütün günâhları afv olur) buyuruldu. İstigfârdan sonra, Âyet-el-kürsî ve otuzüç kerre (Sübhânallah), otuzüç kerre (Elhamdü-lillah) ve otuzüç kerre (Allahü ekber) ve bir (kelime-i tehlîl) yanî (Lâ ilâhe illallah vahdehû lâ şerîke leh...) okumaları ve ellerini göğüs hizâsına kaldırarak, kendileri için ve bütün müslimânlar için düâ etmeleri de müstehabdır.
- Hadîs-i şerîfde, (Beş vakt farz nemâzdan sonra yapılan düâ kabûl olur) buyuruldu. Fekat düâ, uyanık kalb ile ve sessiz yapılmalıdır. Düâyı yalnız nemâzlardan sonra veyâ belli zemânlarda yapmak ve belli şeyleri ezberleyip, şiir okur gibi düâ etmek mekrûhdur. Nemâzdan sonra, düâ bitince, elleri yüze sürmek sünnetdir. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem nemâz içinde ve tavâfda, yemekden sonra ve yatarken de düâ ederdi. Bu düâlarında kollarını kaldırmaz ve ellerini yüzüne sürmezdi. Düânın ve her zikrin sessiz olması efdaldir. Tarîkatcıların yapdıkları gibi, raks etmek, dönmek, el çırpmak, def, dümbelek, ney, saz çalmak, sözbirliği ile harâmdır). Görülüyor ki, cemâatin imâm ile birlikde, sessizce düâ etmeleri efdaldir.
- Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, (Yatarken de, Âyet-el-kürsî okuyun) buyurdu. Nemâzlardan sonra düâ ediniz de buyurdu.
- Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki, (Unutulmuş bir sünnetimi meydâna çıkarana yüz şehîd sevâbı vardır).
- (Şir’at-ül-islâm) şerhınde diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Gece seher vaktinde ve nemâzlardan sonra yapılan düâ kabûl olunur) buyuruldu.
- Hadîs-i şerîfde, (Yehûdîlere benzememek için nemâzları, na’lın ile kılınız) buyuruldu. Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm, sokakda giydikleri na’lın ile kılarlardı. Na’lınları temiz idi ve Mescid-i nebî kum döşeli idi. Kirli na’lınla girilmezdi.
- (Zevâcir)in yirmialtıncı sahîfesindeki hadîs-i şerîfde, (Elinize geçen resmleri yırtınız, bozunuz!) buyuruldu. Düşmanlığa, fitneye sebeb olursa, karışmamalıdır. Peygamberlerin, Eshâb-ı kirâmın ve din büyüklerinden hiçbirinin resmi yokdur. Onların resmi diye, gazetelerde, filmlerde görülen resmler, hep uydurmadır. Para kazanmak için, müslimânları aldatmak için yapıyorlar. Mubârek zâtların resmlerini de yükseğe asmak harâm olduğu gibi, bunları aşağı yerlere koymak da harâmdır. Avret yerleri örtülü olsun olmasın, her yere büyük veyâ küçük canlı resmi yapmak harâm olduğu gibi, bunu yapmak için alınan para da harâmdır. Putperestliği önlemek için harâm edilmişdir. Üzerinde canlı resmi bulunan elbiseyi nemâz dışında da giymek mekrûh olduğu, Tahtâvînin (İmdâd) hâşiyesinde de yazılıdır.
- (Hadîka), ikinci cild, altıyüzotuzuncu sahîfede diyor ki, (Hadîs-i şerîfde “Mezâr üzerinde nemâz kılanlara la’net olsun!” buyuruldu. Çünki, kabr üzerinde nemâz kılmak, yehûdîlere benzemek olur. Bunun için, mekrûh denilmişdir.
- İbni Hacer-i Mekkî, (Keffür-reâ’an muharremât-ilâ lehvi vessimâ’) kitâbında diyor ki, (Hadîs-i şerîfde (Davulu ve mizmârı yok etmek için emr olundum) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı kerîmi mizmârlardan okurlar. Okuyanlara ve dinleyenlere Allahü teâlâ la’net eder) buyuruldu.) Ezân ve mevlid okumak da böyledir.
- Ebüssü’ûd efendi fetvâsında buyuruyor ki, (Sâlih ve fâcir arkasında nemâz kılınız!) hadîs-i şerîfi, câmi imâmları için değil, Cuma kıldıran emîrler, vâlîler içindir. Bunlara uymak ve itâat etmek içindir. Günâh işlediği bilinen imâmların arkasında nemâz kılmamalıdır. İmâmlık şartları bulunmıyan, Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan imâma uymamalıdır. Dînine bağlı imâmın mescidine gitmelidir. Her nemâz için, câmiye gitmeli, fâsık, câhil, mezhebsiz, dinde reformcu olduğu bilinen imâma rastlanınca, ona uymamalıdır. Böyle imâm var zan etmekle, câmiyi terk etmemelidir.
- Hadîs-i şerîfde, (Müttekî bir âlim ile nemâz kılan, bir Peygamber ile kılmış gibidir) buyuruldu.
- [Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Bir zemân gelecek maymun sıfatlı, insan sûretli kimseler, minbere çıkıp, sizlere, din aleyhindeki sözleri, dinsizliği, din diye söyliyeceklerdir).] Hatîb efendiler, vâızler, bu hadîs-i şerîfde bildirilen kimselerden olmamağa, dinsizliğe âlet olmamağa dikkat etmelidir. Müslimânlar, böyle kimselerin hutbelerini, vazlarını dinlememelidir.
- Hadîs-i şerîfde, (İnsanın parmakla gösterilmesi, kendisine kötülük olarak yetişir) buyuruldu. Bunun için, giyinmekde, müslimânların âdetlerine uymak lâzımdır. Hazret-i Ömer zemânında, antâri, baş örtüsü ve tasmalı ayakkabı giymek müminlerin âdeti idi. Böyle giyinmek, imtiyâza, şöhrete ve parmakla gösterilmeğe sebeb olmazdı.) Şimdi ise olur.
- (El-halâl vel-harâm) kitâbında diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, Müşriklere muhâlefet ediniz. Sakalınızı uzatınız! buyuruldu. [Bu kitâbın yazarı olan Yûsüf Kardâvî, önsözünde mezhebsiz olduğunu ilân etdiğinden, yazıları sened olamaz ise de, bu hadîs-i şerîfi Ehl-i sünnete uygun açıklamışdır.] Nasipsiz zavalli Kardavi.
- Bir hadîs-i şerîfde, (Cuma günlerinde bir ân vardır ki, müminin o ânda etdiği düâ red olmaz) buyurdu. Bazıları, bu ân, ikindi ile akşam ezânları arasındadır, dedi.
- Bir hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, mâni’ yok iken, üç Cuma nemâzı kılmazsa, Allahü teâlâ, kalbini mühürler. Yanî, iyilik yapmaz olur) buyurdu. Özrü yok iken, birbiri arkasında üç Cum’a nemâzına gitmiyen kimse münâfık olur.
- Bir hadîs-i şerîfde, (Cum’a nemâzından sonra, yedi defa İhlâs ve Muavvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazâdan, belâdan ve kötü işlerden korur) buyurdu.
- Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Cumartesi günleri yehûdîlere, pazar günleri nasârâya verildiği gibi, Cum’a günü, müslimânlara verildi. Bugün, müslimânlara hayr, bereket, iyilik vardır).
- İbni Âbidîn de, nâfile bahsinde buyuruyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Temâm yapılmamış olan nemâz, zekât ve başka farzlar, nâfileler ile temâmlanacakdır) buyuruldu. İmâm-ı Beyhekî, bu hadîs-i şerîf, yapılmış olan farzların içindeki sünnetler noksan kalırsa, nâfilelerle bu noksanların temâmlanacağını göstermekdedir. Yoksa, yapılmamış farzların yerine nâfilelerin geçeceğini bildirmiyor dedi. Çünki, başka bir hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, nemâzını temâmlamadı ise, o nemâzın üzerine, temâmlanıncaya kadar, nâfile nemâzları eklenir) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, nâfilelerin, terk edilmiş farzı değil, noksan olarak kılınmış farzı temâmlıyacağını göstermekdedir dedi.
- Çünki sünnetlerden hiçbirisi, hiçbir zemân bir vâcib gibi olamaz. Hadîs-i kudsîde, (Bir kimse, kendisine farz yapdığım ibâdeti yapmakla bana yaklaşdığı gibi, hiçbirşeyle yaklaşamaz) buyuruldu.
- Yine bu kitâbda ve (Tahtâvî) şerhinde diyor ki, (Bütün sünnetlere nâfile denir. Nâfile, farz ve vâcib olmıyan ibâdetler demekdir. Nâfile, yâ sünnet olur veyâ insanın kendiliğinden yapdığı ibâdet olur. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Kıyâmetde, önce nemâzdan sorulacakdır. Nemâz doğru kılındı ise, kurtulacakdır. Nemâzı bozuk ise, işi kötü olacakdır. Farz nemâzında birşey noksan olursa, nâfileleri ile temâmlanacakdır). İnsanın derecesi ne kadar yüksek olursa olsun, kusûrsuz iş yapamaz. İşte nâfileler, kılınmış olan farzlarda olan kusûrları temâmlar).
- İmâm-ı Rabbânî rahmetullahi teâlâ aleyh, yüzyirmiüçüncü mektûbunda diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Bir insanın mâ-lâ-yanî ile vakt geçirmesi, Allahü teâlânın, onu sevmediğinin alâmetidir) buyuruldu. Mâ-lâ-yanî, fâidesiz iş demekdir. Bir farzı yapmayıp, bunun yerine, nâfile ibâdet [sünnet] yapmak, mâ-lâ-yanî ile vakt geçirmek olur).
- Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bir kimseyi nemâz kılarken, rüküunu ve secdelerini temâm yapmadığını görüp, (Sen nemâzlarını böyle kıldığın için, Muhammedin aleyhissalâtü vesselâm dîninden başka bir dinde olarak ölmekden korkmuyor musun?) buyurdu. Yine buyurdu ki, (Sizlerden biriniz, nemâz kılarken, rüküdan sonra temâm kalkıp, dik durmadıkca ve ayakda, her uzv yerine yerleşip durmadıkca nemâzı temâm olmaz). Bir kerre de buyurdu ki, (İki secde arasında dik oturmadıkca, nemâzınız temâm olmaz). Birgün Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, birini nemâz kılarken, nemâzın ahkâm ve erkânına riâyet etmediğini, rüküdan kalkınca, dikilip durmadığını ve iki secde arasında oturmadığını görüp, buyurdu ki, (Eğer nemâzlarını böyle kılarak ölürsen, kıyâmet günü, sana benim ümmetimden demezler). Bir başka yerde de buyurdu, (Bu hâl üzere ölürsen, Muhammedin aleyhisselâm dîninde olarak ölmemiş olursun).
- (Riyâd-un-nâsıhîn) kitâbının sâhibi rahmetullahi teâlâ aleyh diyor ki: Emîrülmüminîn Alî kerremallahü vecheh buyuruyor: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, vedâ haccında buyurdu ki, (Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermiyenlerin, nemâzı, orucu, haccı ve cihâdı ve îmânı yokdur). Yanî, zekât vermeği vazîfe bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez, günâha girdiğini bilmezse, kâfir olur.
- (Riyâd-un-nâsıhîn) kitâbında diyor ki: (Buhârî) kitâbında, Ebû Hüreyre radıyallahü anh diyor ki: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki, (Ramezân ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytânlar bağlanır). İmâm-ül-eimme, Muhammed bin İshak bin Huzeyme yazıyor ki, Selmân-ı Fârisî radıyallahü anh bildirdi ki, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Şabân ayının son günü hutbede buyurdu ki: (Ey Müslimânlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece [Kadr gecesi], bin aydan dahâ fâidelidir. Allahü teâlâ, bu ayda, hergün oruc tutulmasını emr etdi. Bu ayda, geceleri terâvîh nemâzı kılmak da sünnetdir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay, sabr ayıdır. Sabr edenin gideceği yer Cennetdir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda müminlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda, bir orucluya iftâr verirse, günâhları afv olur. Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden âzâd eder. O oruclunun sevâbı kadar, ona sevâb verilir). Eshâb-ı kirâm, dediler ki: Yâ Resûlallah! Her birimiz, bir orucluya iftâr verecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz. Resûl aleyhisselâm buyurdu ki: (Bir hurma ile iftâr verene de, yalnız su ile oruc açdırana da, biraz süt ikrâm edene de, bu sevâb verilecekdir.) Bu ay, öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret ve sonu Cehennemden âzâd olmakdır. Bu ayda, emri altında olanların [işçinin, memûrun, askerin ve talebenin] vazîfesini hafîfletenleri [patronları, âmirleri, kumandanları ve müdîrleri], Allahü teâlâ afv edip, Cehennem ateşinden kurtarır. Bu ayda dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, Kelîme-i şehâdet söylemek ve istiğfâr etmekdir. İkisini de, zâten her zemân yapmanız lâzımdır. Bunlar da Allahü teâlâdan Cenneti istemek ve Cehennem ateşinden Ona sığınmakdır. Bu ayda, bir orucluya su veren bir kimse, kıyâmet günü susuz kalmıyacakdır).
Bu hadis-i şerifler Tam ilmihal Se’adet-i Ebediye kitabından alınmıştır.
E Z A N I M U H A M M E D I
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 473220 ziyaretçikişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|