Kek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek TarifleriKek Tarifleri SANA SONSUZ SALAT - U SELAM, EY ALEMLERİN EFENDİSİ MUHAMMED ALEYHİSSELAM
   
  ARVASILER VE EHL-I BEYT
  SAFII ILMIHALI 2
 

 Secde-i sehv ve secde-i tilavet

Secde-i sehv, yanılma secdesi demektir. (Secde-i sehvi gerektirecek bir şey yapıldığı zaman,) secde-i sehv yapmak, sünnet-i müekkededir.
Secde-i sehv, şöyle yapılır: Namazın sonunda tekbir alıp secdeye varılır, diğer secdelerde olduğu gibi üç kere, Sübhane Rabbiyel-ala ve bihamdihi denir, sonra; Sübhanellezi la yenamu ve la yeshu (Uyumayan ve yanılmayan Rabbim, bütün kusurlardan münezzehtir) denir. Sonra oturulur ve iki secde arasında okunan:
Rabbiğfir li verhamni vecburni verzukni vehdini ve afini vefu anni (Ya Rabbi! Günahlarımı bağışla, bana rahmet eyle, eksiklerimi kapat, bana rızık ver, bana hidayet nasib eyle, bana afiyet ver ve beni affeyle) okunur.İkinci defa secdeye varılır. Aynı teşbihler okunur. Sonra secdeden doğrulup oturulur ve selam verilir.
Secde-i sehv yapmayı gerektiren haller:

1- Birinci teşehhüd ve kunut gibi, namazın Ebaz olan sünnetlerinden birini, unutarak veya kasden terketmek.
2- Kıldığı rekât sayısında şüpheye düşmek. Mesela dört rekâtlı bir namazı kılarken, içinde bulunduğu rekât üçüncü mü, dördüncü mü diye tereddüt eden kişi, üçüncü rekâtte olduğunu kabul edip bir rekât daha kılar. Namazının sonunda, secde-i sehv yapar.
Birinci rekâtın secdesinde iken rüku edip etmediğinde şüpheye düşen kimse, hemen rükua geri dönüp oradan itibaren rekâtını tamamlar, yani rükudan sonra itidal yapar, sonra da secdelerini yapar. Sonra da namazın sonunda secde-i sehv yapar.
3- Kasden yapılınca namazı bozan bir işi, yanılarak yapmak. Mesela fazla bir rekât kılmak, fazla bir rüku yapmak veya fazla bir secde etmek gibi.
4- Fatiha, son oturuştaki teşehhüd ve bu teşehhüddeki salevat gibi bir rüknü, esas yerinde okumakla beraber, başka bir yerde tekrar okumak. Mesela Fatihayı oturuşlarda, teşehhüdü veya salavatı ayakta okumak gibi.
İmama uyan bir kimse; secde-i sehv yapmayı gerektirecek bir iş yaparsa secde-i sehv yapmaz. Ancak imam secde-i sehv yaptığı zaman, cemaat de yapar.
Secde-i tilavet
Secde ayetlerinden biri okunduğu zaman, hem okuyanın hem de dinleyenin, secde-i tilavet yapması, sünnet-i müekkededir. Secde ayetleri 14 tane olup şunlardır:

1- Hac suresi (18. ayet-i kerime)
2 - Hac suresi (77. ayet-i kerime)
3- Araf suresi (206. ayet-i kerime)
4- Rad suresi (15. ayet-i kerime)
5- Nahl suresi. (49. ayet-i kerime)
6- İsra suresi (107. ayet-i kerime)
7- Meryem suresi (58. ayet-i kerime)
8- Furkan suresi (60. ayet-i kerime)
9- Nemi suresi (25. ayet-i kerime)
10- Secde suresi. (15. ayet-i kerime)
11- Fussilet suresi. (37. ayet-i kerime).
12- Necm suresi. (62. ayet-i kerime)
13- İnşikak suresi. (21. ayet-i kerime)
14- Alak suresi. (19. ayet-i kerime)
Sad suresi 24. ayet-i kerimedeki secde, tilavet secdesi değil, şükür secdesidir. Dolayısiyle bu ayet-i kerime okunduğunda, secde-i şükür için niyet edilir.

Secde-i şükür
Bir nimetin gelmesi, bir musibetin kalkması, bir musibete uğrayan veya günahkâr bir kimse görüldüğü durumlarda, secde-i şükür yapılması sünnettir.
Secde-i tilavet ve secde-i şükrün şartları; namazın şartlarının aynısıdır. Ayrıca secde-i tilavet ve secde-i şükür ile sebepleri arasında örfen uzun bir zaman geçmemesi gerekir. Şayet kişi abdestli değilse, 4 defa şöyle der:
Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illellahü vellahü ekberü ve la havle vela kuvvete illa billahil-aliyyil-azimi.
Secde-i tilavet ve secde-i şükrün rükünleri şunlardır:
1- Niyet.
2- Tekbiret-ül-ihram.
3- Bir tane secde yapmak.
4- Oturduktan sonra selam vermek. Şayet secde-i tilavet, namazda yapılıyorsa, cemaat imamına uyar. İmam ve tek başına namaz kılan ise, sadece kalb ile niyet getirirler, dil ile niyet getirilmez.
Secdede, şöyle denir:
Secede vechi li-llezi halekahü ve savverehü ve şakke semahü ve besarehü bi havlihi ve kuvvetihi fetebareke-llahü ahsen-ül-halikine.

Cemaatle namaz

Cemaatle kılınan namazın sevabı, yalnız başına kılınan namazın sevabından çoktur. Hadis-i şerifte: Cemaatle kılman namaz, yalnız başına kılman namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir buyuruldu. Camideki cemaatin sevabı da, başka yerdeki cemaatin sevabından çoktur. Cemaate namaz kıldıran kimseye imam denir. İmama uyana Muktedi veya Me’mum denir. İmamda aranan şartlar şunlardır:
1- Müslüman olmak.
2- Akıllı olmak (deli olmamak.)
3- Mümeyyiz olmak. Yani kendi başına taharetlenebilme, sağını solundan ayırt edebilme çağına ermiş olmak. Bu itibarla henüz 7 yaşına varmamış çocuğun imamlığı caiz değildir.
4- Erkek olmak. Kadının, erkeklere imam olması caiz değildir.
5- Kıraatinin sahih olması.
6- Kendisine uyulacak imamın, o anda, başka bir imama uymuş halde bulunmaması.
Cemaatle namaz kılmanın bazı şartları şunlardır:
1- Müslüman olmak.
2- Akıllı olmak.
3- İmama uymaya niyet etmek.
4- Namazdaki fiillerde, imamı takip etmek.
5- Uyan kişinin imamın hareketlerini bilmesi.
6- Uyan kişinin itikadına göre, imamın namazının sahih olması. Bir kavle göre; imamın namazı kendi mezhebine göre sahih ise, ona uyan kişinin mezhebine göre sahih olmamasının zararı yoktur.
7- İmamın kılmakta olduğu namazı bilahare iade etmek durumunda olmaması.
8- İmamın kıraatinin sahih olması.
9- Kıble hususunda, imamla ona uyan kimsenin kanaatlerinin bir olması. Kıble konusunda farklı düşünen yani biri kıble bu tarafta, diğeri şu tarafta diyen kimseler birbirine uyamazlar.

Mesbuk meselesi
Mesbuk; herhangi bir rekâtte, Fatihayı okuyabilecek kadar bir zaman, imamla beraber, ayakta bulunmayan kimsedir.
Böyle bir kimse, yani bir Fatiha okuyabilecek kadar, imamla beraber ayakta bulunmayan kimse, rükudan önce imama yetişirse, Fatihadan okuyabildiği miktarını okur, imam rükua gidince, o da rükua gider, Fatihanın kalan kısmını okuması gerekmez. Şayet rükuda imama yetişirse, yine o rekâte yetişmiş olur. Fatihayı hiç okumamış olmasının mahzuru yoktur. İtidalde veya daha sonra imama yetişirse, o rekâtı kaçırmış olur. Fakat imama uyarak, onun yaptığı gibi yapar. İmam, selam verince kalkıp namazını tamamlar.
İmamı rükuda gören kimse, önce iftitah tekbirini alır, sonra da rüku için tekbir alarak hemen rükua iner.
Son oturuşta imama yetişen kimse, iftitah tekbirini alıp hemen oturur, imam selam verdikten sonra kalkar. Tam olarak namazını baştan kılar. Çünkü rükudan sonra, imama yetişen kimsenin, o rekâti sayılmaz, fakat yine de o kişi cemaat sevabını almış olur.
Sabah namazında, ikinci rekâte yetişen kimse, imamla beraber kunutu okuduğu halde, ikinci rekâtte tekrar okur. Çünkü kunut ikinci rekâttedir.
Akşam namazının, son rekâtının rükuundan önce, imama yetişen kimse, o rekâte yetişmiş olur. İmamla beraber teşehhüdü okuduğu halde, ikinci rekâtte yine okur. Çünkü kendisi için, ilk teşehhüd yeri burasıdır.

         Cuma namazı

Cuma namazının vücub şartlan şunlardır:
1- Müslüman olmak.
2- Akıllı olmak.
3- Baliğ olmak.
4- Erkek olmak. Kadınlara farz değildir.
5- Hür olmak. Kölelere farz değil.
6- Mukim olmak. Yolcuya ve göçebelere farz değildir.
7- Sağlıklı olmak. Cuma namazına, yürüyerek veya binekle gitmekte sıkıntı vve zorluk çeken hastaya, çok yaşlıya ve camiye götürecek birini bulamayan amaya farz değildir.
Cuma namazının farzı iki rekâttır. Cemaatle kılınması farzdır.
        
Cuma namazının sıhhat şartları
Cuma namazının sıhhat yani geçerli olmasının şartlan, diğer namazların sıhhat şartları gibidir. Ayrıca aşağıdaki hususlara da riayet etmek gerekir:
1- Cuma namazının şehir veya köyde, meskun saha içinde kılınması. Şu halde meskun saha dışında kalan arazi, çöl ve bahçe gibi yerlerde Cuma namazı kılınmaz. Devamlı çadırlarda yaşayanların, çadırları sahasında Cuma namazı kılınamaz.
2- Cuma namazının; Müslüman, akıllı, baliğ, hür, erkek, mukim olan en az 40 kişi ile kılınması. Bu itibarla; bir köyde bu şartları taşıyan 40 erkek yoksa, onlara Cuma namazı farz değildir ve orada Cuma namazı kılınamaz. Bu şartlardan birini taşımayan mesela mukim, yani yerli olmayıp dışardan gelen yüzlerce yolcu orada toplansa bile, Cuma namazını kılamazlar.
3- Cuma namazının öğle namazının vaktinde kılınması. Öğle vakti çıktıktan sonra, Cuma namazı kılınamaz. Öğle namazı kaza edilir.
4- Cuma namazına, geç kalıp, ancak ikinci rekâte yetişen kimse, Cuma namazına yetişmiş olur.
Fakat ikinci rekâtın rükuundan sonra mesela teşehhüdde, imama yetişen kimse, her iki rekâtı de kaçırmış olur. Böyle bir kimse, imam selam verince kalkıp; dört rekâtlık öğle namazını tamamlar.
5- Birden fazla camide Cuma namazı kılınan yerde, Cuma namazından sonra, ayrıca öğle namazını kılmak.
6- Cuma namazından önce, hutbe okumak.
Kendisine; Cuma namazı farz olan kimsenin, Cuma günü fecir doğduktan sonra, yani sabah namazının vakti girdikten sonra ve Cuma namazından önce; yolculuğa çıkması haramdır. Ancak yol üzerinde Cuma namazı kılınan bir yere yetişip orada kılması mümkün ise, Cuma namazından önce yola çıkabilir.
Kendisine, Cuma namazı farz olan kimsenin, Cuma namazının iç ezanının başlamasıyla beraber, her çeşit dünyevi işlerle meşgul olması haramdır.
Hutbenin şartları
Hutbe, Cuma namazının şartlarındandır. Hutbenin sahih yani geçerli olmasının şartları şunlardır:
1- Hutbenin iki tane olması ve öğle namazı vaktinde okunması.
2- Hutbenin, bütün rükünlerinin Arapça olarak okunması.
3- Hutbe rükünleri arasında, iki hutbe arasında ve hutbeler ile namaz arasında hafif iki rekât namaz kılınabilecek kadar ara verilmemesi. Ancak rükünler arasında yapılan vaaz, fasıla sayılmaz. Bununla beraber, vaazın kısa tutulması sünnettir.
4- Hutbenin ayakta okunması.
5- Hutbenin bütün rükünlerinin, Cuma namazının sıhhati için aranan şartları taşıyan, en az kırk kişiye işittirecek kadar yüksek bir ses tonu ile okunması.
6- Hatibin, iki hutbe arasında biraz oturması. Bu oturuşun, bir ihlas okunacak kadar sürmesi sünnettir.
7- Hatibin erkek olması.
8- Hutbenin, Cuma namazından önce okunması.
Hutbenin rükünleri
1- Her iki hutbede Allahü tealaya hamd etmek.
2- Her iki hutbede Peygamber efendimize salat (salevat) getirmek. Salavatta Onun ismini anmak; mesela Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed demek şarttır, zamir ile söylemek kafi değildir.
3- Her iki hutbede takva için tavsiyede bulunmak. Bu rükün; Usiküm bi takvallah (Size, Allahın takvasını tavsiye ediyorum) gibi cümlelerle ifade edilir.
4- Hutbelerin birisinde bir ayet okumak. Ayetin birinci hutbede okunması efdaldir.
5- İkinci hutbede müminlere, ahiret ile ilgili dua etmek.
Hutbenin sünnetleri
1- Önce hamd, sonra salevat, sonra takva için vasiyet olmak üzere rükünleri sırasıyla okumak.
2- Hatibin sesini işitenlerin, hutbeyi dinlemeleri.
3- Hatibin, minber gibi yüksek bir yerde hutbe okuması, minbere çıkınca cemaate dönüp selam vermesi, sonra oturması, bundan sonra müezzinin minberin önünde ve hatibin karşısında, ezan okuduktan sonra, hutbeye başlanması.
4- Hutbenin anlaşılır, cümlelerinin düzgün ve kısa olması.
5- Hatibin, hutbe okurken sağa sola dönmemesi. Sağ elini minberin kenarı üzerine koyması vve iki hutbe arasındaki oturuşta ihlas suresini okuması.

Cumanın sünnetleri
Cuma günü, yapılması sünnet olan işlerden bazıları:
1- Cuma guslü niyetiyle gusledip, bedeni iyice temizlemek. Bunun vakti, sabah namazının vaktinin girmesiyle başlar.
2- Uzamış olan el ve ayak tırnaklarını kesmek, fazla kılları gidermek, bıyığı kısaltmak, saç ve sakalı taramak.
3- En güzel elbiseyi giymek, güzel koku sürünmek.
4- Cumaya erken gitmek.
5- Cumaya giderken ağırbaşlı ve sükunetle yürümek, yolda gizlice zikir veya Kuran-ı kerim okumak.
6- Camiye girince en önde olan boşluğu doldurmak, namaz kılanların önünden geçmemek.
7- Camiye girince, oturmadan evvel, tehıyyet-ül-mescid niyetiyle iki rekât namaz kılmak.
Hatip minbere çıktıktan sonra, camiye giren kimse, Cuma namazının; müekked olan iki rekâtlık ilk sünnetini hafifçe kılıp, hutbeyi dinlemeye başlar. Bu sünnet, tahıyyet-ül-mescid namazının yerine de geçer. Hatib, hutbeye başlamış olsa da, böyle yapılır.
8- Cuma günü ve gecesi Kehf suresini okumak.
9- Bol bol salevat-ı şerife getirmek, çok dua etmek, sadaka vermek.

        Bayram namazı

Bayram namazı, mukim, misafir, hür ve köle için müekked sünnettir. Vakti, bayram günü, güneş doğduktan sonra girer ve zeval vaktine kadar devam eder. Güneşin, bir mızrak boyu yükselinceye kadar geciktirilmesi efdaldir. İmamın, namazdan önce ve sonra; nafile namaz kılması mekruhtur. Bayram namazı, sahrada da kılınabilir, fakat camide kılınması efdaldir. Ezan ve ikamet getirilmesi sünnet değildir. Namaza başlanacağı zaman, Essalatü camiah (Namaz, bir araya getiricidir) diye seslenilir.
Bayram namazının sünnetleri
Hacılar hariç, bayram namazının cemaatle kılınması.
Niyet edilip, tekbiret-ül-ihram getirildikten sonra iftitah duası (Veccehtü...) okunur. Sonra 7 tekbir getirilir. Her tekbir getirilişinde, eller omuzların hizasına kadar kaldırılır ve bağlanır.Hem imam hem de cemaat tekbirleri açıktan getirir. Her iki tekbir arasında, Sübhanallahi vel-hamdü lillahi ve la ilahe illallahü vellahü ekber (Allah bütün kusurlardan münezzehtir, hamd Allaha mahsustur, Allahtan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür) denir.
Fatihadan sonra, sure olarak Sebbihisme Rabbikel-ala okunur. İkinci rekâte kalkıldıktan sonra, önce 5 tekbir getirilir. Birinci rekâtte olduğu gibi tekbirler getirilirken eller kaldırılır ve bağlanır ve her iki tekbir arasında yukarıdaki zikir okunur. Tekbirler ve Fatihadan sonra sure olarak El-Gaşiye okunur. İmam, kıraati açıktan okur.
         
Bayram hutbesi
Namazdan sonra iki hutbe okunması sünnettir. Bu hutbelerin rükünleri ve sünnetleri, Cuma hutbelerininki gibidir.
Bayram hutbesinin sünnetleri şöyledir; imam birinci hutbenin başın da 9, ikinci hutbenin başında da 7 tekbir getirir. İmam, Fıtır (Ramazan) bayramının hutbesinde sadaka-i fıtrin hükümlerini, Edha (Kurban) bayramının hutbesinde ise, kurbanın hükümlerini anlatır.
           
Bayram günü
Bayram günü namaza gitmeden önce gusletmelidir. Bunun vakti, gece yarısından başlar. Yapılmazsa namazdan sonra yapılmalıdır. Bayram günlerinde güzel koku sürünmek, namaza uzak yoldan gidip, kısa yoldan dönmek, en güzel elbiseleri giymek, Ramazan bayramı namazına gitmeden önce hurma yemek ve hurma sayısının tek olması. Kurban bayramında ise, bayram namazını kılıncaya kadar hiçbir şey yememek. Kurban bayramında, Arafe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar farz ve nafile, her namazdan sonra tekbir getirmek. Tekbir şöyledir: Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber la ilahe illallahü vallahü ekber Allahü ekber ve lillahil-hamd. (Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allahtan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür, Allah en büyüktür ve hamd Allaha mahsustur.)

Nafile namazlar

Nafile namazlardan bazıları şunlardır:
1- Duha namazı. Bunun vakti, güneşin doğup bir mızrak boyu kadar yükselmesiyle başlar ve öğleye kadar devam eder. En azı; iki rekât, efdal olanı sekiz rekâttır.
2- Teheccüd namazı. Vakti, yatsı namazını kıldıktan sonra girer ve fecir doğuncaya kadar devam eder. Bir miktar uyuduktan sonra, uyanıp kılınır. En azı iki rekâttır, çoğu için bir sınır yoktur.
3- Tehıyyet-ül-mescid namazı. Camiye girince; oturmadan iki rekât olarak kılınır. Herhangi bir farz veya başka bir nafile namaz kılınırsa, tehıyyet-ül-mescid namazı yerine de geçer.
4- Tesbih namazı. Bu namaz, dört rekâttır. İki rekâtta bir selam vermek daha iyidir. Mekruh vakitler dışındaki bir zamanda kılınır. Her rekâtta 75 defa Sübhanallahi vel-hamdü lillahi ve la ilahe illallahü vellahü ekber denir.
Bunun 15 adedi Fatiha ve sureyi okuduktan sonra ayakta, 10ar adedi de rüku, itidal, birinci secde, iki secde arasındaki oturuşta, ikinci secdede ve ondan sonraki istirahat ve teşehhüd oturuşlarında okunur.
5- Evvabin namazı. Buna gaflet namazı da denir. Çünkü bu vakitte, insanlar; yemek yemekle meşgul olup bu namazdan gafil oluyorlar.Bunun vakti, akşam namazından sonra başlar ve kırmızı şafakın kaybolmasıyla yani yatsı namazının vaktinin girmesiyle biter. En azı iki, en çoğu yirmi rekâttır.
6- Abdest namazı. Abdest alındıktan sonra, abdest namazı niyetiyle iki rekât halinde kılınır.
7- Sefer namazı. Yolculuğa çıkılacağı zaman, evden çıkmadan önce iki rekât ve yolculuktan dönüşte de iki rekât sefer namazı kılınır.
Dönüşteki sünneti, eve varmadan önce, camiye uğrayıp orada kılmak daha sevabdır.
8- İstihare namazı.Bir şey yapmak isteyip de, yapılmasında mı yoksa yapılmamasında mı hayır bulunduğunu bilmeyen kimsenin, iki rekât istihare namazı kılması sünnettir.
Namazdan sonra aşağıdaki dua okunur. Namazdan sonra o işi yapmak için kalbine ferahlık gelirse; o işi yapmalı, yoksa yapmamalıdır:
Allahüme inni estehiruke bi ilmike ve estakdiruke bi kudretike ve eseluke min fadlikel-azimi fe inneke takdiru vela ekdiru ve talemu vela alemu ve ente Allamul-guyubi Allahümme in kunte talemu enne hazel-emre hayrun li fi dini ve meaşi ve akıbeti emri fekdurhu li ve yessirhu li sümme barik li fihi ve in kunte talemu enne hazel-emre şerrun li fi dini ve meaşi ve akıbeti emri fesrifhu anni vasrifni anhu vakdur liyel-hayra haysu kane sümme erdini bihi. ifadesinin yerine, ihtiyacı ne ise, onu söyler.
Meali:
(Allahım! Senin ilminle hayır, kudretinle de kuvvet diliyorum. Senin büyük fazlından istiyorum. Şüphesiz sen, güç yetirirsin, ben güç yetiremem. Sen bilirsin, ben bilemem ve sen gaybı çok iyi bilensin. Allahım! Eğer bu iş; dinim, geçimim ve akıbetim açısından benim için hayırlı ise, onu benim için takdir buyur ve bana müyesser eyle sonra onu bana bereketli kıl. Şayet bu iş; dinim, geçimim ve akıbetim açısından benim için şer ise; onu benden, beni de ondan uzaklaştır. Benim için hayır nerede ise, onu benim için takdir buyur, sonra da beni onunla razı eyle.)

Camilerle ilgili hükümler  CAMİ ADABI

Camiye girerken önce sağ, çıkarken ise önce sol ayak atılır. Cünüb olan kimsenin, camide durması haramdır. Ab-destsiz kimsenin, camide durması caizdir. Sarımsak, soğan, pırasa ve benzeri kötü kokulu şeyleri yiyen kimsenin, bunların kokusu devam ettiği müddetçe, zaruretsiz camiye girmeleri mekruhtur. Camide tartışmak, sesini yükseltmek, kayıp eşyayı aramak, alış-veriş, icare ve benzeri akitler yapmak mekruhtur. Hayvanları, delileri ve mümeyyiz olmayan çocukları camiye sokmak mekruhtur. Camiyi süpürüp temizlemek sünnettir. Şabanın yarısı (Berat gecesi) gibi belirli gecelerde, camide çokça kandil yakmak çirkin bir bidattir. Yolculuktan dönen kimsenin, önce camiye gidip iki rekât namaz kılması sünnettir. Namazı beklemek, ilimle uğraşmak ve buna benzer bir sebeple camide duran kimse itikafa niyet etmelidir. Camiyi ve içindeki eşyasını korumak niyetiyle, namaz vakitlerinin dışında kapısı kilitlemenin mahzuru yoktur. Camiye giren kimsenin, iki rekât namaz kılmadan oturması mekruhtur. Camiye girmek isteyen kimsenin, ayakkabılarına dikkat edip, üzerindeki pisliği sildikten sonra girmesi sünnettir. Ezan okunduktan sonra, bir mazeret yokken, namaz kılmadan camiden çıkmak mekruhtur. Cami inşa etmek, tamir etmek, koruyup gözetmek sünnettir.

Seferilik ve iki namazı cem’

Yolculukla ilgili 4 çeşit ruhsat vardır. Bu ruhsatlar şunlardır:
1- Kasr yapmak, yani 4 rekâtlı olan; öğle, ikindi ve yatsı namazlarını 2
şer rekât halinde kılmak.
Yolculukta kazaya kalmış olan namazlar da, yolculukta kasr ile kılınabilir. Fakat mukim iken kazaya kalmış olan namazlar, seferde kasr ile kılınamaz.
2- Ramazan orucunu tutmamak. Seferi olan kimse, Ramazan orucunu tutmayabilir, sonra mukim olunca güne gün kaza eder.
3- Üç gün yani 72 saat, abdestte ayakları yıkamak yerine, mest üzerine mesh etmek. Mukim olan kimse, ancak bir gün bir gece yani 24 saat mesh edebilir.
4- Namazları cem etmek. Yani öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı takdim veya tehir ederek beraber kılmak. Takdim öne almak; tehir de ertelemek, demektir.
Kasrın şartları
Seferde kasr yapmanın yani, dört rekâtlı namazları, iki rekât halinde kılmanın şartları şunlardır:
1- Yolun uzun
olması. Yani; en az 80 kilometre ve 640 metre olması. Bu mesafe, uçakla da gidilse yine seferi olunur. Biri kısa, diğeri uzun olmak üzere; bir yere iki yoldan gidiliyor ve bir ihtiyaçtan dolayı, uzun yol tercih ediliyorsa, namazlar kasr edilebilir. Fakat sadece namazları kısa kılmak için, uzun yol tercih ediliyorsa, kasr caiz değildir.
2- Yolcunun; kasrın caiz olduğunu bilmesi. Şayet bunu bilmeden namazları kasr ederse, kıldığı namaz sahih olmaz.
3- Günah işlemek için yolculuğa çıkmamış olmak.
4- Belli bir yeri kastetmek.
5- Tekbiret-ül-ihram ile birlikte kasra niyet etmek.
6- Kasr niyetini bozacak herhangi bir durumun olmaması. Şayet kişi, kasra niyet edip etmediğinde şüpheye düşerse, namazını tam kılar.
7- Namazını dört rekât olarak kılan imama uymamak.
8- Namazı tamamlayıncaya kadar, seferin devam etmesi.
9- İkamet yerinden çıkmış olmak.
Cem-i takdimin şartları
Seferde, cem-i takdim ile namaz kılmanın yani; ikindiyi, öğle vaktinde; yatsıyı da, akşam vaktinde kılmanın bazı şartları vardır. Bu şartlar, şunlardır:
1- Tertibe uymak. Yani ikindiyi öğle vaktinde kılacaksa, önce öğleyi sonra ikindiyi kılmak. Yatsıyı da akşam vaktinde kılacaksa, önce akşamı sonra yatsıyı kılmak.
2- Birinci namazda cem etmeye niyet etmek. İftitah tekbiri ile birlikte niyet etmek sünnettir.
3- İki namazı ard arda kılmak. Aralarında sünnet dahi kılınmaz.
4- İkinci namaza başlayıncaya kadar yolculuğun devam etmesi.

Cem-i tehirin şartları
Cem-i tehirin yani öğleyi ikindi vaktinde ve akşamı yatsı vaktinde kılmanın iki şartı vardır:
1- Birinci namazın vakti çıkmadan, namazı cem-i tehir ile kılmaya niyet etmek.
2- İkinci namazı da kılıp bitirinceye kadar yolculuğun devam etmesi.
Yolculuk ne zaman biter?
Yolculuk sona erince, sefer ruhsatlarından istifade edilemez. Şöyle ki:

a) İkamet yerine dönmekle, yolculuk sona erer.
b) Gideceği yerde, dört gün veya daha fazla kalmaya niyet eden kimse, oraya varmakla yolculuğu son bulur.
c) Bir kimse, gideceği yere varmadan, orada ikamet etmeye niyet etmemiş ise, veya giriş-çıkış günleri hariç dört günden az bir müddet kalmaya niyet etmişse, oraya varmakla yolculuğu son bulmaz.
d) Bir yerde, giriş ve çıkış günleri hariç dört gün kalan kimse, mukim olur.
e) Gideceği yerde, göreceği işinin, dört günde bitmeyeceğini bilen kimse, oraya varmakla mukim olur.
f) Eğer işinin her an için bitebileceğin! tahmin ediyor ve bittiği anda dönmeye niyetli ise, bir de ikamet etmeye niyet etmemişse, 18 güne kadar yolcu sayılır.
g) Durmuş olduğu halde, dönmeye niyet eden kimsenin seferiliği bitmiş olur.


        Cenaze namazı ve defin

Ölüm halindeki hastaya, Kelime-i tevhid telkin edilir. Hasta; Kelime-i tevhidi getirince, artık konuşturulmaz ve Kelime-i tevhid telkin edilmez. Ancak kelime-i tevhidi getirdikten sonra bir şey konuşursa, yine telkin edilir. Yanında Ya-sin-i şerif suresinin okunması da menduptur.
Hasta, ölünce gözleri yumulur, alt çenesi bir bezle -ağzı kapatılarak- başından bağlanır, mafsalları yumuşatılır, elbisesi soyulur, üstüne hafif bir örtü çekilerek bir tarafı başının altına, diğer tarafı ayaklarının altına geçirilir, şişme-mesi için küçük bir demir parçası, karnı üzerine konur.
Hastanın ölümünden önce veya sonra dövünmek, yaka yırtmak, saç yolmak, yüzü siyaha boyamak gibi hareketler haramdır.
Hasta ölünce, Müslümanların şu beş vazifeyi yapmaları farz-ı kifayedir:
1- Ölüyü yıkamak: Bu yıkamanın en azı, bütün bedenini, temiz bir su ile bir kere yıkamaktır. Cenaze-, dışardan görülmeyecek kapalı bir yere götürülür, yüksek bir yere, ayakları kıbleye doğru gelecek şekilde sırt üstü yatırılır. Mümkünse baş kısmı biraz yüksekte tutulur.
Ölüyü, yüzükoyun yatırmak haramdır. Sünnete uygun olarak üç kere yıkandıktan sonra, başından ayağına kadar her tarafına su dökülür.
Yıkayıcı ve yardımcısının, ölünün avret yerine bakması haramdır. Ölünün yüzünü bir bezle örtmek ve ona abdest aldırmak sünnettir.
Erkek cenazenin, erkek; kadın cenazenin de kadın tarafından yıkanması gerekir. Ancak kadın, ölen kocasını, erkek de ölen hanımını yıkayabilir. Küçük çocuğun, cinsiyetine bakılmaz; erkekler de kadınlar da yıkayabilir.
Hamileliğin asgari müddetinden önce yani 6 ayı tamamlamadan düşen çocuğun namazı kılınmayacağı gibi, yıkanmaz da. Ancak düşükte, hayat belirtisi varsa, normal bebek gibi yıkanıp namazı kılınır. Hayat belirtisi yoksa fakat şekillenmişse, namazı kılınmaz, öbür vazifeler yapılır. Şekillenmemiş ise, hiçbir şey gerekmez. Sadece bir beze sarılıp gömülmesi sünnettir. Hamileliğin asgari müddetinden sonra düşürülmüş olan ise, hayat emaresi bulunmasa ve şekillenmemiş olsa dahi, büyük muamelesi görür. Bütün vazifeler yapılır.
2- Ölüyü kefenlemek. Kefenin en azı, ölünün bütün bedenini örtecek bir örtüdür. En mükemmeli ise, erkek için her biri ölünün başından ayağına kadar bütün bedenini örtecek üç örtüdür.
Kadının en mükemmel kefeni de; bir etek, bir gömlek, bir başörtüsü ve her biri bütün vücudunu örtecek iki örtü olmak üzere beş parçadır. Kefenin beyaz olması sünettir.
3- Cenaze namazını kılmak. Bu namazının 7 farzı vardır, şöyle ki:
a) Niyet etmek. Niyet, Hazır olan bu ölü üzerine, dört tekbirli farz-ı kifaye olan cenaze namazını kılmaya niyet ettim diye getirilir.
b) Kıyam yani ayakta durmak.
c) Tekbiret-ül-ihram ile beraber dört tekbir getirmek.
d) Birinci tekbirden sonra Fatiha suresini okumak.
e) İkinci tekbirden sonra, Peygamber efendimize, şöyle salevat-ı şerife getirmek:
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali muhammedin kema salleyte ala İbrahime ve ala ali İbrahime ve barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammedin kema barekte ala ibrahime ve ala Ali İbrahime fil-alemine inneke Hamidun Mecidün.
Meali:
(Ya Rabbi! Hazret-i Muhammede ve Onun Aline salevat getir, tıpkı Hazret-i İbrahime ve Onun Aline salevat getirdiğin gibi. Yine Hazret-i Muhammede ve Onun Aline bereket ver, tıpkı bütün alemler içinde Hazret-i İbrahime ve Onun Aline bereket verdiğin gibi. Hiç şüphesiz sen, Hamid ve Mecidsin.)
Sadece: Allahümme salli ala Muhammed (Ya Rabbi! [Hazret-i] Muhammede salat [rahmet] eyle.) de denebilir.
f) Üçüncü tekbirden sonra şu duayı okumak:
Allahümmagfir lihayyina ve meyyitina ve şahahidina ve gaibina ve zekerina ve ünsana Allahümme men ahyeytehü minna fe ahyihi alel-islami ve men teveffeytehü minna fe teveffehü alel-imani
Meali:
(Allahım! Hayatta olanımıza, ölenimize, hazır olanımıza, gaib olanımıza, küçüğümüze, büyüğümüze, erkek olanımıza ve kadın olanımıza mağfiret eyle [günahlarını affeyle!] Allahım! Bizden, kendisine hayat verdiğine, İslam
üzere hayat ver; ölüm verdiğine de iman üzere ölüm nasip eyle.)
Allahümme inne haza abdüke vebnü abdeyke harece min ravhid-dünya ve seatiha ve mahbubuhu ve ehibbaühü fiha ila zulmetil-kabri ve ma hüve lakihi kane yeşhedü en lailahe illa ente vahdeke la şerike leke ve enne Muhammeden abdüke ve resulüke ve ente alemii bihi minna Allahümme innehü nezele bike ve ente hayrü menzulin bihi ve asbeha fekiren ila rahmetike ve ente ganiyyün an azabihi ve kad cinake ragıbine ileyke şüfeae lehü Allahümme in kane muhsinen fezid fi ihsanihi ve in kane müsien fetecavez anhü ve lakkihi birahmetike rıdake ve kihi fitnetel-kabri ve azabehü vefsah lehü fi kabrihi ve cafil-erda an cenbeyhi1 ve lekki-hi bi rahmetikel-emne min azabike hatta tebasehü aminen ila cennetike bi-rahmetike ya erhamerrahimine.
Meali:
(Allahım! Şüphesiz bu, senin kulun ve iki kulunun oğludur. Dünya hayatının rahatlığından ve genişliğinden çıktı. Sevdikleri ve sevenleri [dünyada] kaldı. Kabrin karanlığına geldi. Bu kimse, [dünyada iken;] senden başka, ibadet edilmeye layık bir ilah bulunmadığına ve Muhammedin senin kulun ve peygamberin olduğuna şehadet ederdi. Şüphesiz sen, onu bizden daha iyi bilirsin. Allahım! O, sana geldi. Sen ise, yanına gidilenlerin en hayırlısısın. Şu anda o, senin rahmetine muhtaçtır. Senin ise, onu azab etmeye ihtiyacın yoktur. Senden ümitlenerek onun için şefaat etmeye geldik. Allahım! O, iyi ise, iyiliğini artır. Şayet kötü ise, onu affeyle. Ona, rahmetinle rızanı ihsan eyle. Onu, kabrin fitne ve azabından koru. Kabrini geniş eyle, yeri iki yanından uzaklaştır. Onu, emniyet içinde Cennetine göndereceğin zamana kadar, rahmetinle azabından emin eyle, ey merhametlilerin en merhametlisi.)
Ölen kimse, çocuk ise bunun yerine, şu dua okunur:
Allahümmag-fir li-hayyina ve meyyitina ve şahitina ve gaibina ve zekerina ve ünsana Allahümme men ahyeytehü minna fe ahyihi alel-islam ve men teveffeyteyü minna fe teveffehü alel-imani
Meali:
(Allahım! Hayatta olanımıza, ölenimize, hazır olanımıza, gaib olanımıza, küçüğümüze, büyüğümüze, erkek olanımıza ve kadın olanımıza mağfiret eyle (günahlarını affeyle!] Allahım! Bizden, kendisine hayat verdiğine, İslam üzere hayat ver; ölüm verdiğine de iman üzere ölüm nasip eyle.)
Allahümmecalhü feraten li ebeveyhi ve sele-fen ve zühran ve izaten vatibaren ve şefian ve sakkil bihi mevazinehüma ve efrigis-sabre ala kulubihima vela teftinhüma ba’dehü vela tahrimhüma ecrehü.
Meali:
(Allahım! Onu, ebeveynine önce gidip ahiretlerinde hayırları hazırlayıcı kıl, selef ve hazır edilen şey eyle; meviza, ibret ve şefaatçi kıl. Onunla amel terazilerini ağırlaştır ve kalblerine sabır akıt. İkisini, ondan sonra fitneye düşürme ve ikisini, onun sevabından mahrum eyleme.)
Sadece: Allahümmagfir lehü yani (Ya Rabbi, onun günahlarını bağışla) demekle de farz yerine gelir.
g) Dördüncü tekbirden sonra şu duayı okumak: Allahümme la tahrimna ecrehu vela teftinna ba
dehu vagfir lena ve lehu.
Manası:
(Ya Rabbi, bizi onun sevabından mahrum eyleme, ondan sonra bizi fitneye düşürme ve bizi de onu da bağışla!)
Ondan sonra selam verilir.

4- Cenazeyi mezarlığa taşımak. Cenazeye refakat edenlerin, onun önünde ve yakınında yürümeleri, hızlı götürmeleri, ölümü hatırlamaları sünnettir.
Cenazeyi karşılayan kimse şöyle der:
Allahü ekber Allahü ekber Allahü ekber haza ma veadenellahü ve resulühü ve sadekallahü ve resulühü Allahümme zidna imanen ve teslimen.
Meali:
(Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Bu, Allahın ve Peygamberinin, bize vadettiği şeydir. Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir. Allahım! Bizim, imanımızı ve teslimiyetimizi artır!)
Ayrıca şöyle der: Sübhanel-hayyillezi la yemutü ebeden (Her zaman diri olan ve hiçbir zaman ölmeyen [Allahü teala,] her çeşit kusurdan münezzehtir.)

5- Cenazeyi defnetmek. Cenazenin boyundan biraz uzunca (derin) bir çukur kazılır. Toprak gevşek ise, kazılan çukurun ortasında, ölünün rahat sığabileceği bir yer açılır ve cenaze oraya yerleştirilir, sonra üstü uzun ve geniş taşlar veya kalaslarla kapatılır. Daha sonra toprak atılır. Cenazeyi kabre koyarken:
Bismillahi ve ala milleti Resulillahi Ya ni (Alla hü tealanın ismiyle ve Resulullahın dini üzere,) denir. Ayrıca şöyle söylemek de sünnettir:
Allahümmeftah ebvabes-semai li ruhihi ve ekrim nüzülehü ve vassi medhalehü ve vassilehü fi kabrihi.
Meali:
(Allahım! Onun ruhu için, semanın kapılarını aç, onun nüzulüne ikramda bulun, girdiği yeri genişlet ve kabrini geniş eyle.)
Ölünün, sağ yanağının altına sert bir toprak parçası koymak sünnettir. Cenazenin, kabirde sağ yanı üzerine, kıbleye karşı yatırılması ise, farzdır.
Defin işi bittikten sonra, telkin verilmesi sünnettir. Telkin şöyle verilir:
Ya abdellahi vebne emetillahi üzkür ma harecte aleyhi min dariddünya ve hüve şehadetü en lailahe illellah ve enne Muhammeden resulüllah ve ennel-cennete hakkun ven-nare hakkun vel-base hakkun ve ennes-saate atiyetün la raybe fiha ve ennellahe yebasü men fil-kuburi ve enneke radite billahi rabben ve bil-islami dinen ve bi Muhammedin nebiyyen ve resulen ve bil-Kurani imamen ve bil-Kabeti kibleten ve bil-müminine ihvanen.
(Ey Allahın kulu ve cariyesinin oğlu! Üzerinde dünya evinden çıktığın şeyi hatırla! O şuydu; Allahtan başka ilah olmadığına, Muhammedin Allahın resulü olduğuna, şüphesiz Cennet ve Ateşin hak olduğuna, şüphesiz tekrar dirilmenin hak olduğuna şüphesiz Kıyamet gününün geleceğine ve bunda hiç şüphe olmadığına ve şüphesiz Allahın kabirdekileri baş edeceğine [dirilteceğine] şehadet etmen ve şüphesiz Allaha rab, İslama din, Muhammede nebi ve resul, Kurana imam, Kabeye kıble ve müminlere kardeş olarak razı olmandır.)

Taziye sünnettir
Üç güne kadar, taziye yapmak sünnet-i müekkededir. Taziye definden önce de yapılabilir, sonra da. Ancak definden sonra yapmak evladır. Şayet yakınları çok üzülüyorlarsa, onlara sabırlandırmak (teselli etmek) için, definden önce taziye yapmak evladır. Taziye için şöyle söylenir:
Ezamellahü ecreke ve ahsene azaeke ve gafere li meyyitike.
Meali:
(Allah, sevabını çoğaltsın, tesellini güzel yapsın ve ölünü affetsin.)

     Zekât

Allahü teala, namaz kılmayı nasıl emretmişse, zekât vermeyi de aynı şekilde emretmiştir. Ayet-i kerimede mealen buyuruldu ki: Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin! Dolayısiyle zekât vermek, namaz kılmak gibi farzdır. Zekât vermek, İslamın rükünlerinden olup, farziyetini inkar eden -Allah saklasın- kafir olur.
Zekât, lügatte artma, çoğalma, büyüme manalarına gelir. Fıkıhta ise; senede bir kere belli mallardan belli şekilde çıkarılan ve belli kimselere verilen belli bir haktır.
Zekâta tabi olan mallar şunlardır:
1- Altın, gümüş ve paralar.
2- Ticaret malları.
3- Davar. Yani koyun ve keçi.
4- Sığır, manda ve camus.
5- Deve.
6- Ekin. Ekinden maksat; gıda olması niyetiyle ihtiyari olarak ekilen şeylerdir. Buğday, arpa, pirinç mmercimek ve nohut gibi.
7- Meyva; yani hurma ve üzüm. Bu ikisinin haricindeki meyvaların hiçbiri zekâta tabi değildir.
Zekâtın Farz Olması
Kişiye, zekât vermenin farz olmasının şartlan şunlardır:
1- Müslüman olmak. Dolayısiyle kafir olanlara zekât vermek farz değildir.
2- Hür olmak. Köle; zekât vermekle mükellef değildir. Çünkü kölenin elindeki malların tamamı, efendisinindir.
3- Tam mülkiyete sahip olmak. Bunun için; mükateb olan köle, tayin edilen zaman içinde, kararlaştırılan miktardaki malı efendisine veremezse, azad olmaz ve elindeki malların tamamı efendisine geçer. İşte bu köle, tam mülkiyete sahip olmadığı için elindeki malların zekâtını vermekle mükellef değildir.
4- Nisaba malik olmak. Yani zekâta tabi olan malın, zekâtın farz olması için aranan çokluğa ulaşmış olması gerekir. Mesela; altının 20 miskal yani 69 gram olması gibi. Nisabdan aşağıda olan mala zekât düşmez.
5- Malikin muayyen olması. Bunun için henüz doğmamış ceninin malında zekât yoktur. Yine vakıf olan malın zekâtı yoktur. Çünkü bunun da sahibi belli değildir.
6- Bazı mallarda, havelan-ı havi. Yani zekâta tabi olan malın üzerinden bir senenin geçmesi. Bunun için nisab miktarı kadar olduğu halde üzerinden bir sene geçmemiş mala zekât düşmez. Bu anlattıklarımız zekâtın genel şartlarıdır. Bunların haricinde her malın kendisine mahsus şartlan da vardır.

Baliğ olmak, akıllı olmak, reşit olmak ve borcunu tahsil etmek zekâtın şartlarından değildir. Dolayısıyla; çocuğun, delinin ve sefihin malını da zekât düşer. Bunların zekâtlarını, velileri verir.

Borçlu, hazır olup borcunu ödeyecek durumda ise, hail (yani tahsil zamanı gelmiş) olan nisab miktarı kadar olan veya eldeki malla birlikte nisab miktarı kadar olan alacakların, üzerinden bir sene geçtiği takdirde, zekâtlarının hemen verilmesi gerekir.

Hail olduğu (yani tahsil zamanı geldiği) halde, borçlu; fakir olduğu veya inkar ettiği için tahsil edilemeyen alacağın, zekâtının hemen verilmesi gerekmez. Tahsil edildiği zaman zekâtı verilir.

Müeccel olan (yani tahsil zamanı henüz gelmemiş) olan alacağın zekâtı, tahsil edildikten sonra veya bilfiil tahsil edilmese bile, tahsil etmeye kadir olunduktan sonra verilir.

Kaybolan, gasb edilen ve inkar edilen malın zekâtı da, tahsil edildikten sonra verilir.

Zekât verirken; eldeki malın tamamını kaplayan borç dahi düşülmez. Yani kişinin; elindeki mal kadar, borcu olsa dahi, elindeki malların tamamının zekâtını vermesi gerekir. Çünkü borç, zimmetle alakalı iken, zekât malla ilgilidir. Dolayısiyle borç, zekâta mani olmaz.

Buna göre alacaklı da borçlu da zekât verir. Şöyle ki, borçlu elindeki bütün malların zekâtını vverir, alacaklı da alacağını tahsil ettikten sonra, onun zekâtını verir.

Altın ve gümüşün zekâtı
Altının nisabı yani zekâtının verilmesi farz olan miktarı 20 miskaldir. 20 miskal, 69 gram altın eder. Dolayısiyle 69 gram saf altını veya 69 gram saf altın değerinde parası olan kimsenin, zekât vermesi gerekir.
Altının zekâtı 40
ta bir yani yüzde ikibuçuk (% 2.5) oranında verilir. Buna göre 69 gram altını veya bu değerde parası olan kimse, bunun yüzde ikibuçuk oranında zekâtını verir. Mesela yirmi miskal altını olan kimse, bunun yarım miskalini zekât olarak verir.
Altının nisabı gümüşle tamamlanmaz. Şöyle ki, 10 miskal altını ve 100 dirhem gümüşü olan kimse, bunların zekâtını vermez. Çünkü altının nisabı 20 miskal, gümüşünkü 200 dirhemdir. 1 dirhem 2.42 gramdır. Buna göre 200 dirhem 484 gramdır. Bu ikisinin cinsleri farklı olduğu için, birbirini tamamlamazlar. Zekâtlarının verilmesi için ikisinin ayrı ayrı olarak, nisab miktarı olmaları gerekir. Yani altının en az 20 miskal, gümüşün de 200 dirhem olması gerekir.

Kadınların mübah olan altın ve gümüş takılarına (süs eşyalarına) zekât düşmez. Fakat kadının israfa kaçan süs eşyası gibi, mekruh olan süs eşyasına zekât düşer.
Erkeğin gümüş yüzükten başka, altın ve gümüş eşya gibi haram olan süs eşyasına da zekât düşer.
Hem kadın hem de erkek için; her türlü altın ve gümüş ev eşyası edinmek ve kullanmak haramdır. Bunların da zekâtının da verilmesi gerekir.
Kadının mekruh olan süs eşyaları ve erkeğin haram olan eşyalarının zekâtı verilirken kıymetleri esas alınır. Ev eşyalarında ise, ağırlıkları esas alınır.
Altın ve gümüş haricindeki mücevherat süsler, zekâta tabi değildir. Ancak bunların ticareti yapılıyorsa, ticaret malı olarak zekâtlarının verilmesi gerekir.

Ticaret malının zekâtı
Ticaret; kar etmek niyetiyle, para ile veya bir mal karşılığında alınan her çeşit taşınır ve taşınmaz mallardır. Ne olursa olsun bütün ticaret malları zekâta tabidir. Dolayısıyla ticareti yapılan her türlü; arazi, bina, araba, hayvan, yiyecek, ev eşyası ve diğerlerinin zekâtı verilir.
Hibe, miras ve çalışılarak elde edilen şeyler; para veya mal karşılığında alınmadıkları için, ticaret eşyası değildirler. Binaenaleyh zekâtları verilmez. Ancak bu yollarla elde edilen şey, mal değil de para ise, altın hükmünde olduğu için, şayet nisab miktarında ise ve üzerinden bir sene geçerse, 40ta bir yani yüzde iki buçuk oranında zekâtı verilir.
Ticaret malının zekâtının farz olması için, gereken şartlar şunlardır:
1- Malın, para ile veya bir bedel karışlığında alınmış olması.
2- Malın ticaret niyetiyle alınmış olması.
3- Malın kullanmak niyetiyle alınmamış olması.
4- Üzerinden bir senenin geçmiş olması. Ticaret malında, sene malın alındığı günden itibarendir. Buna göre ticaret malı, alındığı zaman nisab miktarı olmasa bile, bir sene sonra eğer nisab miktarı olmuşsa zekâtı verilir.
Fakat nisab miktarındaki parayla alınan ticaret eşyasının zekâtı, eşyanın alındığı günden itibaren değil, o nisab miktarındaki paraya sahip olunduğu günden itibarendir. Binaenaleyh 69 gram veya daha fazla altın değerindeki bir paraya sahip olan kimse, bu paraya sahip olduğu günden dört ay sonra, bu parayla ticaret yaparsa, sene, paraya sahip olduğu günden itibarendir. Yani sekiz ay sonra bu paranın zekâtını vermesi gerekir.
Yine 69 gram altın değerindeki paranın yarısıyla ticaret yapıp, diğer yarısı elinde kalırsa, sene sonunda hepsi nisaba ulaşıyorsa, zekâtları verilir ve senesi paraya sahip olduğu günden itibarendir. Ticarete başladığı günden itibaren değildir.
5- Ticaret malının kıymetinin nisab miktarında veya daha fazla olması. Dolayısıyla ticarete başlanan para, nisab olsun olmasın, senenin sonunda nisab miktarında değilse, zekâtı verilmez.
Ancak ticaret malının kıymeti, senenin sonunda nisab miktarında olmamakla beraber, adamın elinde nisabı dolduracak kadar nakit varsa tamamının zekâtını verir. Mesela 69 gram değerinde parası olan kimse, bu paranın yarısıyla ticaret yapıp, yarısını da nakit olarak bırakırsa, senenin sonunda ticaret yapılan kısmı nisab olmuyorsa, yanındaki nakit de buna ilave edilecek ve hepsinin zekâtı verilecek.
Ancak bu şekilde yine nisab olmuyorsa mesela zarar edip senenin sonunda ancak elli gram altın değerinde para kalırsa buna zekât düşmez. Çünkü elinde nakit olarak duran miktar, buna ilave edildiği halde nisabı dolduramamaktadır. Dolayısıyla zekâtı verilmez.

6- Ticaret mallarının, nisab miktarından az olan paraya çevrilmemesi. Şayet ticaret malının tamamı paraya çevrilir ve bu para nisab miktarından az ise, sene kesilmiş olur. Şayet bu parayla yeniden ticaret yapılırsa, sene ikinci defa ticarete başlandığı günden başlar.

Bazı önemli bilgiler
Ticaret malının zekâtı ile alakalı bazı önemli notları hatırlatmak istiyoruz, şöyle ki:

1- Zekât verilirken, sene içindeki karlar, sermayeye ilave edilir. Malların fiyatlarının artması da böyledir. Dolayısıyla sene sonunda eldeki bütün malların o günkü kıymetleri üzerinden zekât verilir.
2- Ticareti yapılan malın kendisi zekâta tabi ise, mesela koyun ticareti yapılıyorsa zekât şöyle verilir:
a) Şayet ticareti yapılan malın kıymeti değil de, kendisi nisab miktarında ise, zekât aynından yani kendisinden verilir. 69 gram değerinde olmayan kırk koyun gibi.
b) Ticareti yapılan malın kendisi değil de kıymeti nisab miktarında ise, zekâtı kıymeti üzerinden verilir. Mesela 39 koyun, 69 gram altın değerinde olduğu zaman, zekâtları kıymet üzerinden verilir. Çünkü 40tan aşağı olan koyunlara, zekât düşmez.
c) Ticareti yapılan malın; hem kendisi hem de kıymeti nisab miktarında ise ve seneleri aynı günde doluyorsa, yine zekât aynından yani kendisinden çıkarılır. 69 gram altın değerindeki kırk koyun gibi.
d) Her ikisinin kıymeti nisab ise, ve ticaretin senesi önce doluyorsa, bu sene kıymetten, sonraki bütün senelerde ise, kenidisinden çıkarılır.
3- Mudaraba ve kırad aynı manaya gelen iki kelimedir. Emek sermaye ortaklığı, demektir. Sermaye sahibi, sermayesini çalıştırmak üzere bir kimseye verir. Bu ortaklıkta, karın bir kısmı, mesela yarısı emekçiye verilir. İşte bu ortaklığın ticaret zekâtı, sermaye sahibine düşer. Eğer zekâtı kendi hususi malından verirse, olur. Eğer ortaklıktan verirse, zekât onun kar payından düşülür.

Madenlerin zekâtı
Madenden çıkarılan altın hammaddesi, işlenip temizlendikten sonra, 69 gram saf altın ve gümüş hammaddesi de 484 gram saf gümüş ederse, bunların zekâtı, hemen kırkta bir yani yüzde ikibuçuk oranında çıkarılıp ödenir. Bir sene geçmesi beklenmez. Çünkü maden zekâtının iki şartı vardır. Bunlar:
1- Çıkarılan hammaddenin işlenip temizlendikten sonra nisab miktarında olması.
2- Çıkaran kimsenin, zekât mükelleflerinden olması yani Müslüman ve hür bir kimse olması.

Definelerin zekâtı
Define, cahiliyet devrinde yani İslamiyetten Önceki dönemde, toprağa gömülen altın veya gümüşlerdir. Böyle bir defineyi bulan kimse, eğer bulduğu altın veya gümüş nisab miktarında ise, zekâtını hemen beşte bir (5’te bir) olarak çıkarıp verir. Bunda da bir sene beklenmez.

Bulunan define; eğer bazı işaretlerden İslam dönemine ait olduğu anlaşılırsa, mesela üzerinde Kuran-ı kerim ayetleri veya bir Müslüman hükümdarın ismi varsa, lukata (bulunan eşya) gibidir. Yani sahibi biliniyorsa; kendisine verilir, yoksa varislerine verilir.

Zahire ve meyvenin zekâtı
Zahireden maksat; buğday, arpa, pirinç, nohut, darı, mısır, mercimek, fasulye gibi normal zamanda yani kıtlık olmadığı bir zamanda, ihtiyari olarak (isteyerek) gıda maddesi niyetiyle ekilen şeylerdir.
Meyveden maksat ise; hurma ve üzümdür. Bu ikisinin haricindeki hiçbir meyveye zekât düşmez.
Zahire ve meyvenin nisabı 5 vesktir. Bir vesk, altmış (60) sa
dır. Bir sa, 1680 gramdır. Buna göre bir vesk, 100 kilo ve 8 gramdır. Buna göre beş vesk, 504 kilodur. Yani 504 kilodan az olan zahire ve meyveye zekât düşmez.
Şayet ekin veya meyve ağaçları; masrafsız sulanıyorsa, onda biri; motor ve benzeri aletlerle sulanıyorsa, yirmide biri zekât olarak verilir.
Meyvaların; zekâtını vermeden veya tesbit etmeden Önce, yemek veya sadaka vermek caiz değildir.
Hayvanların zekâtı
Zekâta tabi hayvanlar; davar, sığır ve devedir. Bu hayvanlara, zekât düşmesi için, üzerlerinden bir senenin geçmesi, yıl boyunca merada parasız olarak otlanmaları gerekir.
Ayrıca bu hayvanların, üreme veya sütleri için beslenmeleri de şarttır. Dolayısiyle iş için, beslenen hayvanlara zekât düşmez.
Davarların zekâtı
Davarın (yani koyun ve keçinin) nisabı 40
tır. Koyun ve keçinin zekâtı şöyle verilir:
40
tan 120ye kadar, bir şat (yani 2 yaşına girmiş bir koyun veya 3 yaşına girmiş bir keçi) verilir.
121
den 200e kadar 2 şat verilir. 201den 300e kadar 3 şat verilir.
Bundan sonra her yüz davar başına bir şat verilir. Bu sayıların arasındaki miktarlar, zekâttan muaftır. Koyunun zekâtı keçi olarak; keçinin zekâtı da, koyun olarak verilebilir.
Sığırların zekâtı
Sığırın nisabı 30dur. Bu sayıdan aşağıda olan sığırlara zekât düşmez. Sığırların zekâtı şöyle verilir:
30dan 39a kadar, 1 Tebi (iki yaşına girmiş bir buzağı) verilir.
40tan 59a kadar 1 Müsinne (üç yaşına girmiş bbir buzağı) verilir.
60tan 69a kadar, 2 Tebi,
70ten 79a kadar 1 Müsinne vel Tebi verilir.
80den 89a kadar 2 Müsinne verilir.
90dan 99a kadar 3 Tebi verilir.
100den 109a kadar, 1 Müsinne ve 2 Tebi,
110dan 119a kadar, 2 Müsinne ve 1 Tebi verilir.
Bundan sonra, her 30da, bir Tebi ve her 40ta bir Müsinne verilir. Mesela sayı, 120ye ulaşınca 3 Müsinne veya 4 Tebi verilir.Şayet sadece Tebi veya Müsinne varsa, olan verilir. Eğer ikisi de varsa, müstehaklar için hangisi daha iyi ise, o verilir. İki sayı arasındaki miktara zekât düşmez. Mesela 30dan 39a kadar, sadece 1 Tebi verilir.

Develerin zekâtı
Develerin nisabı, 5tir. Beşten aşağı deveye zekât düşmez. Develerin zekâtı şöyle verilir:
5ten 9a kadarki develer için bir şat verilir.
10dan 14e kadar 2 şat verilir.
15ten 19a kadar 3 şat verilir.
20den 24den 4 şat verilir.
25ten 35e kadar 1 Bintimehad verilir.
36dan 45e kadar 1 Bintilebun verilir.
46dan 60a kadar 1 Hıkka verilir.
61den 75e kadar 1 Cezaa verilir.
76dan 90a kadar 2 Bintilebun verilir.
91den 120ye kadar 2 Hıkka verilir.
Bundan sonra her 40 deve için 1 Bintilebun ve her 50 deve için 1 Hıkka verilir. Mesela deve sayısı 170 olup üzerinden bir sene geçince, 3 adet Bintilebun ve 1 adet Hıkka verilir. Çünkü 170 sayısında üç 40lık ve bir 50lik vardır.
Şat, 2 yaşına girmiş koyun, veya 3 yaşına girmiş keçidir.
Bintimehad, 2 yaşına girmiş dişi deve yavrusudur.
Bintilebun, 3 yaşına girmiş dişi deve yavrusudur.
Hıkka, 4 yaşına girmiş dişi deve yavrusudur.
Cezaa, 5 yaşına girmiş deve yavrusudur.
Sadaka-i fıtr
Ramazan bayramı günü ve gecesi, bir günlük yiyeceği olanın hem kendisinin hem de bakmakla mükellef olduğu kimselerin fıtralarını vermesi farzdır.
Fıtra; pirinç, buğday gibi gıda maddelerinden ve hurma ile kuru üzümden bir sa
dır. Bir sa, mutedil bir avuçla; 4 (dört) avuçtur. Bu da 1680 gramdır (Yani 1 kilo 680 gramdır.)
Buğday vermek efdaldir. Fıtra; para veya un olarak verilemez.
Fıtranın, Ramazan ayının başında verilmesi caiz, bayram namazından önce verilmesi müstehab, bayram namazından sonraya bırakılması mekruh ve ondan sonraya mazeretsiz bırakılması haramdır.
Fıtra, zekât verilebilen sınıflara verilir.
Zekât kimlere verilir?
Zekât şu sınıflara verilir:
1- Fakir. Yeterli malı ve kazancı olmayan kimsedir. Mesela on dirheme ihtiyacı varken, ancak iki veya üç dirhem kazanır.
2- Miskin. Malı veya kazancı vardır. Fakat ihtiyaçlarına yetmemektedir. Mesela on dirheme ihtiyacı olduğu halde, elinde sadece sekiz dirhem vardır.
3- Amil. Zekât işinde çalışan vazifeli.
4- Müellefet-ül-kulub. Müslüman olmuş, fakat islamı zayıf kimseler veya islamı kuvvetlidir, fakat onlara zekât vermekle başkalarının Müslüman olması ümit edilir.
5- Rikab. Efendisiyle sahih kitabet (belli bir miktar mal karşılığında azad olma) akdi yapan köleler.
6- Garim. Kendisi için bir borca girmiş ve ödeme zamanı geldiği halde ödemeye gücü olmayan kimse.
7- Ehlu sebilillah. Allah yolunda cihad eden savaşçılar.
8- İbnüs-sebil. Mübah bir yolculukta bulunan yolcu.
Zekâtı, bu 8 sınıftan mevcut olanların tamamına vermek gerekir. [Bugün bu sekiz sınıf bulunmadığı için, Hanefi mezhebi taklit edilerek, bir sınıfa verilebilir.]
Bulunduğu yerde müstehaklar varken, zekâtı başka yerlere nakletmek haramdır ve zekât verilmiş olmaz. Bir kavle göre ise, caizdir.
Kâfir, çocuk, deli, zengin, ana-baba, hanım, evlatlar ve haram yolda harcayacağı bilinen kimseye zekât verilmez. Bunların zekât alması haram olduğu gibi, bunlara zekât vermek de haramdır.
Zekât nasıl verilir?
Zekât ve fıtrayı, mevcut olan sınıfların tamamına vermek gerekir. Fakat İmam-ı Rafiiye göre, fıtrayı sadece bir kişiye vermek de caizdir.
Mal ve zekâtın verileceği kimseler mevcut ise, zekâtın hemen ödenmesi gerekir.
Zekât veren kimse, alacağını, zekât yerine sayamaz. Ancak şartsız olarak borçluya zekât verir, borçlu da, aldığı zekâttan borcunu öder.
Kişi, zekâtını verme imkanına sahip olduğu halde vermeyip, elindeki mal telef olursa, zekâtını tazmin eder.
Zekâtta niyet etmek gerekir. Zekâtı, maldan ayırırken veya fakire verirken niyet edilir.
Zekât, ancak malın cinsinden ödenir. Sadece develerin sayısı 25 in altında ise, zekâtları koyun veya keçi olarak verilir.
Bir de ticaret malının zekâtı nakit olarak verilir.
Gümüş için, altın zekât verilemez, bunun aksi de olamaz.
Borçlu kimse, -borcu, ne kadar çok olursa olsun- nisab miktarında malı varsa, zekâtını verecektir.

       Oruç

Savm yani oruç, lügatte; herhangi bir şeyden uzak durmak, manasına gelir. Dinde ise; özel bir niyetle gün boyu, orucu bozan şeylerden uzak durmak, demektir. Oruç tutmak farzdır. Farz olduğunu inkar eden, kafir olur. Allahü teala buyuruyor ki:
insana doğru yolu gösteren, hidayet sebeplerinin beyanı, hak ile batıl arasını ayırıcı olan Kuranın indirildiği Ramazan ayını görenleriniz, onda oruç tutsunlar. Hasta olan ve yolculukta bulunan kimsenin; tutmadığı günler sayısınca, diğer günlerde oruç tutması icab eder.
Hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:
Ramazan ayı, öyle bir aydır ki; Allah, onda oruç tutmayı, size farz etti. Ben de, onun gecelerinde namaz kılmayı size sünnet ettim. Her kim inanarak ve sevabını bekliyerek; gündüzlerini oruç, gecelerini de namazla geçirirse, anasından doğduğu günkü gibi günahlarından sıyrılır.
Orucun rükünleri
Orucun iki rüknü vardır:
1- Niyet getirmek. Her gün için ayrı ayrı niyet getirilir. Ramazan, nezir, kaza ve kefaret orucunda, o günün gecesinde, imsaktan önce niyet edilir. Gece niyet getirildikten sonra, imsak vaktine kadar orucu bozan davranışlarda bulunmanın mahzuru yoktur.
Gece niyet getirmeyi unutan kimse, Ramazana hürmeten o günü akşama kadar oruçlu gibi durup bir şey yiyip-içmeden geçirir. Sonra da, o günü kaza eder.
Fakat nafile oruca, öğleye kadar niyet getirilebilir.
Oruç kazası olan kimse, özürsüz olarak kazasını geciktirir ve ertesi senenin Ramazan ayı girerse, haram işlemiş olur. Orucunu kaza ettikten sonra ayrıca, her gün için fidye verir. Fidye; her oruç için bir müd (bir avuç) yiyecektir.
2- Orucu bozan şeylerden uzak durmak.
Orucu bozan şeyler:
1- Burun, ağız, kulak, ön ve arka gibi açık bir menfezden bir şeyin içeriye girmesi.
2- Cinsi münasebette bulunmak.
3- İstimna (mastürbasyon) yapmak suretiyle meninin çıkması.
4- İsteyerek kusmak.
5- Kadının hayız veya lohusa olması.
6- Bir an için bile olsa delirmek.
Sadece cinsi münasebetle bozulan orucun kefareti vardır. Kefaret; ard arda iki ay oruç tutmaktır. Ayrıca bir gün de kazası yapılır.
Orucun sünnetleri
Orucun sünnetlerinden bazıları şunlardır:
1- Güneş iyice batıp, gecenin girdiği kesinleştikten sonra iftar yapmakta acele etmek.
2- Fecr-i sadıkın (sabah namazı vaktinin) girmesinden korkulmadığı müddetçe sahuru, geciktirmek.
3- Kötü sözler konuşmamak.
4- Sabah olmadan, cenabetten gusletmek.
5- İftar vaktinde dua etmek. Peygamber efendimizin, iftar vaktinde yaptığı dualardan bazıları şunlardır:
Allahümme leke sumtu ve ala rızkike eftartu. (Buhari, Müslim)
Meali:
(Allahım! Senin için oruç tuttum ve senin [verdiğin] rı-zıkla orucumu açtım.)
Zehebez-zame vebtelletil-uruk ve sebetel-ecru inşaallahü teala. (Ebu Davud)
Meali:
(Susamak gitti, damarlar ıslandı ve sevab sabit oldu, Allahü teala dilerse.)
Elhamdü lillah-il-lezi eaneni fesumtu ve reze-kani feeftartu. (İbn-is-Sünni) Meali:
(Oruç tutmam için yardım eden ve bana rızık verip orucumu açtıran Allaha hamd olsun.)
6- Çok Kuran-ı kerim okumak.
7- Çok sadaka vermek.
8- Özellikle Ramazan ayının son 10 gününde itikaf yapmak.
İtikaf nedir?
İtikaf, Müslüman bir kimsenin, niyet getirmek suretiyle camide kalması, demektir. İtikaf, her zaman müekked sünnettir. Peygamber efendimiz: Her kim, bir devenin iki sağımı arasında geçen vakit kadar camide itikaf ederse, bir köle azad etmiş gibi olur buyurdu.
İtikafın efdali, Ramazanın son 10 gününde yapılanıdır.
İtikafın rükünleri şunlardır:
1- İtikafa giren kimse. Bunun Müslüman olması, akıllı olması ve büyük hadesten temiz olması. (Yani cünüp olmaması, kadının hayızlı ve lohusa olmaması.)
2- Niyet getirmek. Niyet kalb ile getirilir.
3- Caminin içinde itikaf etmek. Caminin dışında itikaf etmek sahih değildir.
4- Az da olsa bir miktar camide kalmak.
İtikafı bozan şeyler şunlardır:
1- Vati (cinsi münasebet.)
2- Meni gelmek şartıyla, şehvetli mübaşeret. Hanımına; şehvetle dokunmak veya öpmek gibi.
3- Allahü teala saklasın- kişinin dinden çıkması.
4- Delirmek veya sarhoş olmak.
5- Mazeretsiz olarak camiden dışarıya çıkmak

 

       Hac ve umre

Hac, lügatte herhangi birşeyi işlemeyi kasd etmek manasına gelir. Fıkıhta ise, aşağıda izahı gelecek olan menasiki (hac vazifelerini) ifa etmek için Kabeyi kasd etmektir.
Haccın hakikati ise, altı rükünden ibaret olan nüsükler (hac vazifeleridir.)
Umre ise, lügatte bir yeri ziyaret etmek manasına gelir. Fıkıhtaki tarifi ise, aynen haccın tarifi gibidir. Yani aşağıda izahı gelecek olan menasiki (umre vazifelerini) ifa etmek için Kabeyi kasd etmektir.
Hayatta bir kere hac ve umre yapmak farzdır. Allahü teala buyuruyor ki:
Ona (yani Beyte) bir yol bulabilenlerin (yani gücü yetenlerin) Beyti hacc etmesi, Allahın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.
Hac ve umreyi, Allah için tam olarak yapınız.
Hadis-i şeriflerde de şöyle buyuruluyor:
Ey insanlar! Hiç şüphesiz Allah, size hac etmeyi farz kıldı. Siz de hac ediniz!
Hiç şüphesiz hacı, evinden çıktığı zaman attığı her adımına karşı Allah, ona bir hesene yazar ve bir günahını siler. (Hacılar) Arafatta vakfeye (durunca), Allahü teala, meleklere karşı onlarla iftihar eder ve buyurur ki:
Kullarıma bakın! Bana; saçları dağınık, toz ve toprak içinde geldiler! Sizi şahit yapıyorum ki, onların günahları, yağmur damlaları ve alecin kum taneleri kadar da olsa, affettim.
Onlardan biri, cemrelere taş attığı zaman, ne kadar sevab kazandığını bilmez ta ki, kıyamet gününde kendisine sevabları verilinceye kadar. Başını tıraş ettiği zaman, başından düşen her kıl için, kıyamet gününde ona bir nur verilir. Son defa Beyti tavaf ettiği zaman ise, annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından sıyrılır.
Her kim, Allah için hac eder de, refes etmez ve fıska düşmezse, anasından doğduğu günkü gibi günahlarından sıyrılır. İki umre, aralarında (işlenen günahlara) kefarettir. Mebrur olan haccın Cennetten başka karşılığı yoktur.

Haccın vücub şartları
Haccın vücub şartları, yani haccın bir insana farz olması için gereken şartlar şunlardır:
1- Müslüman olmak. Kâfirlere farz değildir.
2- Akıllı olmak. Delilere farz değildir.
3- Baliğ olmak. Baliğ olmamış çocuklara farz değildir.
4- Hür olmak. Kölelere farz değildir.
5- Gücün yetmesi. İmkânı olmayan fakirlere farz değildir.

Haccın rükünleri
Haccın hem rükünleri, hem de vacibleri vardır. Aradaki fark şudur: Rükünlerden biri terk edildiği takdirde hac bozulur ve fidye vermekle sahih olmaz.Fakat vaciblerden biri terk edildiği takdirde, fidye vermek gerekir ve böylece hac sahih olur. Haccın rükünleri altı tanedir, şöyle ki:
1- İhram. Yani hacca girmeye niyet etmek. Şöyle niyet edilir: Neveytül-hacce ve ahramtu bihi lillahi teala. Lebbeykellahümme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel hamde ven-nimete leke velmülk la şerike lek.
(Allahü teala için hac etmeye ve hac ibadetine girmeye niyet ettim. Ben, emrine amadeyim, ya Rabbi emrine amadeyim! Emrine amadeyim, senin ortağın yoktur, emrine amadeyim. Hamd, nimet ve mülk senindir, ortağın yoktur.) Bu niyet kalb ile getirilir. Dil ile söylenmesi de sünnettir.

2- Arafatta vakfe yapmak. Yani orada durmak. Bunun zamanı, Zilhicce ayının 9uncu günü Zeval vaktinden başlayıp, 10uncu gününün yani kurban bayramının birinci gününün fecrine kadar devam eder.

3- İfada tavafı. (Farz olan tavaftır.) Bunun vakti, daha önce vakfe yapanlar için, Arafe gününü, Bayram gününe bağlayan gecenin yarısından itibaren başlar. Tavaf, Kabe
nin etrafında dönmek, demektir. Tavafın sahih olması için şu şartlara uyulması gerekir:

a) Tavafa, Hacer-i Esvedden başlamak.
b) Tavaf esnasında. Kabe-i Muazzamayı sol tarafına almak.
c) İleri gitmek suretiyle tevafı sürdürmek.
ç) Tavafı Mescid-i Haram ın içinde yapmak.
d) Hades ve necasetten temiz olmak. Yani cünüp ve abdestsiz olmamak. Bir de; bedende, elbisede ve basılan yerde necaset bulunmamak.
e) Setr-i avret. Yani örtülmesi gereken yerleri örtmek. Hür erkeğin avreti, diz ile göbek arasıdır. Hür kadının avreti ise, yüz ve eller hariç bütün bedendir.
f) Kabenin etrafında yedi kere dönmek.
g) Tavafı, Kabenin dışında yapmak.

4- Sa
y. Yani yedi defa Safa ile Merve arasında gidip-gelmek. Sayin sahih olması için, şu hususlara riayet etmek lazımdır:
a) Sayin Kudüm veya İfada tavafından sonra yapılması.
b) Saye, Safadan başlayıp Mervede bitirmek.
c) Sayin 7 kere olması. Gidiş bir kere, geliş bir kere sayılır.
5- Halk. Yani tıraş olmak. Başın en az üç kılını kırpmak veya başka bir şekilde gidermek suretiyle bu farz yerine getirilmiş olur. Ancak bunun Arafat vakfesinden ve bayram gecesinin yarısından sonra olması şarttır.
6- Tertip. Yani rükünlerin çoğunu, sırayla yapmak. Şöyle ki, niyeti haccın bütün rükünlerinden önce yapmak. Arafat vakfesini de, İfada tavafı ile saç tıraşından önce yapmak. Saiy işini de, Kudüm tavafından sonra yapılmamış ise, İfada tavafından sonra yapmak suretiyle sıraya riayet etmek gerekir.
Haccın vacibleri:
1- İhrama Mikatta girmek. Sadece ihrama girmek rükündür. İhrama, Mikafta girmek ise, vacibdir.
Mikatlar şunlardır:
a) Mekke-i mükerremede bulunan kimselerin hac mikatı, Mekkenin kendisidir. Umre mikatı ise, Mekkenin Harem bölgesinin dışı mesela Ciranedir. Mekkenin dışan-da kalan kimselerin hac ve umre mikatları ise şöyledir:
b) Medine-i münevvere tarafından gelenler için, Zülhuleyfe denilen yerdir.
c) Mısır ve Suriye tarafından gelenler için Cuhfe denilen yerdir.
ç) Yemen Tihamesi tarafından gelenler için Yelemlem denilen yerdir.
d) Yemen ve Hicaz Necdleri tarafından gelenler için, Kam denilen yerdir.
e) Irak tarafından gelenler için Zat-ı ırk denilen yerdir.
Bu mikatlardan birisinden geçecek olan kimsenin burada ihrama girmesi gerekir. Şayet kişinin geldiği yolda bir mikat yoksa, bulunduğu yolda hangi mikatın hizasına gelirse, hizaya geldiği yer, onun mikatıdır. Şayet iki Mikatın hizasına geliyorsa en yakın olan onun mikatıdır. Yolda hiçbir mikatın hizasına gelmezse, Mekke-i mükerremeden iki merhale uzaklıktaki yer onun mikatıdır.
2- Müzdetifede gecelemek. Yani bayram gecesinin yarısından sonra, Müzdelife
de bir an dahi olsa durmak.
3- Mina da gecelemek. Eyyam-ı teşrik yani bayramın birinci gününden sonraki üç günün gecelerinin çoğunu Minada geçirmek.
4- Her üç Cemreye taş atmak. Bayramın birinci günü yalnız Cemret-ül-Akabeye 7 tane taş atılır. Bunun vakti bayram gecesi gece yarısından itibaren başlar.Bayramın diğer günlerinde ise, her üç cemreye, her gün ayrı ayrı olarak, 7şer taş atılır. Bunların vakti de, her gün öğle namazının vaktinin girmesiyle başlar.
5- İhramda haram olan şeylerden sakınmak.
Esah olan kavle göre veda tavafı, vacib değil, sünnettir. Terk edildiği takdirde Demvermek de, sünnettir.
Umrenin rükünleri şunlardır:
1- İhram. Yani umreye girmeye niyet etmek
. Şöyle niyet edilir: Neveyt-ül-umrete ve ahramtu biha lillahi teala lebbeykellahümme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel-hamde ven-nimete leke vel-mülk la şerike lek.
(Allahü teala için umre yapmaya ve umre ibadetine girmeye niyet ettim. Ben, senin emrine amadeyim, ya Rab-bi emrine amadeyim! Emrine amadeyim, senin ortağın yoktur, emrine amadeyim. Hamd, nimet ve mülk senindir, ortağın yoktur.)
Bu niyet kalb ile getirilir. Dil ile söylenmesi ise, sünnettir. Niyet senenin bütün günlerinde yapılır. Yani senenin her gününde umre yapılabilir.Mekkenin dışından gelenlerin, bu niyeti mikatta veya mikattan önce getirmeleri gerekir. Mekkede olanların da,
Harem, denilen bölgenin dışına çıkıp orada, mesela Cirane denilen yerde niyet getirmeleri gerekir.
2 -Tavaf. Yani yedi kere Kabenin etrafında dolaşmak.
3- Say. Yani yedi defa Safa ile Merve arasında gidip-gelmek. Sayin sahih olması için, şu hususlara riayet etmek lazımdır:
a) Sayin, tavaftan sonra olması.
b) Saye, Safadan başlayıp Mervede bitirmek.
c) Sayin 7 kere olması. Gidiş bir kere, geliş bir kere sayılır.
4- Halk. Yani tıraş olmak. Başın en az üç kılını kırpmak veya başka bir şekilde gidermek suretiyle bu farz yerine getirilmiş olur.
5- Tertip. Yani rükünlerinin tamamını sırayla yapmak.
Umrenin vacibleri
1- Mikatta ihrama girmek.
2- İhramda haram olan şeylerden sakınmak..
Hac çeşitleri
Hac üç şekilde yapılır, şöyle ki:

1- İfrad haccı. Efdal yani en faziletli olan hac şekli budur. Bunu yapmak isteyen kimse, mikatta veya mikattan önce sadece hacca niyet eder. Niyet şöyledir: Neveytül-hacce ve ahramtu bihi lillahi teala. Lebbeykellahümme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel hamde ven-nimete leke vel-mülk la şerike lek.
(Allahü teala için hac etmeye ve hac ibadetine girmeye niyet ettim. Ben, senin emrine amadeyim ya Rabbi, emrine amadeyim! Emrine amadeyim, senin ortağın yoktur, emrine amadeyim. Hamd, nimet ve mülk senindir, ortağın yoktur.)
İfrad haccını yapan kimse Mekke-i mükerremeye varıp kudüm tavafını yaptıktan sonra ihramlı olarak durur. Zamanı gelince hac menasikini yapar. Hac menasikini bitirdikten sonra ihramdan çıkar. Sonra Harem mıntıkasının dışına çıkarak, umre için niyet eder ve umre yapar.
2- Temettü haccı. Bunu yapmak isteyen kimse, mikatta veya mikattan önce, sadece umreye niyet eder. Niyet şöyledir: Neveytül-umrete ve ahramtu biha lillahi teala lebbeykellahümme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel-hamde ven-nimete leke vel mülk la şerike lek
(Allahü teala için umre yapmaya ve umre ibadetine girmeye niyet ettim. Ben, senin emrine amadeyim ya Rabbi, emrine amadeyim! Emrine amadeyim, senin ortağın yoktur, emrine amadeyim. Hamd, nimet ve mülk senindir, ortağın yoktur.)
Temettü haccını yapan kimse, Mekke-i mükerremeye varınca; umre için tavaf ve saiy yapar, sonra tıraş olup ihramdan çıkar. Zamanı gelince; bulunduğu yerde sadece hacca niyet ederek ihrama girer ve haccını yapar. Bu şekilde temettü haccını yapan kimsenin, kurban kesmesi vacidir.
3- Kıran haccı. Bunu yapmak isteyen kimse, mikatta veya mikattan önce hem hac hem de umreye niyet eder. Niyet şöyledir: Neveytül-hacce vel-umrete ve ahramtu bihima lillahi teala. Lebbeykellahümme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel hamde ven-nimete leke vel-mülk la şerike lek.
(Allahü teala için hac ve umre yapmaya ve hac ile umre ibadetlerine girmeye niyet ettim. Ben, senin emrine amadeyim ya Rabbi, emrine amadeyim! Emrine amadeyim, senin ortağın yoktur, emrine amadeyim. Hamd, nimet ve mülk senindir, ortağın yoktur.)
Kıran haccını yapan kimse; Mekke-i mükerremeye varıp kudüm tavafını yaptıktan sonra ihramlı olarak durur. Sonra zamanı gelince, hac menasikini yapar. Bu durumda umre menasiki de hac menasikinin içine girer. Dolayısıyla ayrıca umre menasikini yapması gerekmez. Kıran haccını yapan kimsenin de, kurban kesmesi vacibdir.
İhramda haram olan şeyler
Hac veya umre yapmak için niyet edip ihrama giren kimseye bazı şeyler haram olur. İhramda, haram olan şeyler şunlardır:
1- Erkeğin, dikilmiş, örülmüş veya başka bir şekilde imal edilmiş elbiseyi mutad yani normal şekilde giymesi.
2- Erkeğin, başını veya başının bir kısmını örtmesi.
3- Kadının, örtü sayılabilecek bir şeyle yüzünü örtmesi. Hem erkek hem de kadının eline eldiven giymesi.
4- Erkek ve kadının; vücuduna, elbisesine veya yatağına güzel koku sürmesi.
5- Erkek ve kadının; zeytinyağı, tereyağı, cevizyağı ve bademyağı gibi yağlarla saçını, sakalını veya yüzünün diğer tüylerini yağlaması.
6- Erkek ve kadının; baştan veya vücudun diğer yerlerinden kıl veya kılın bir kısmını herhangi bir şekilde alması.
7- Erkek ve kadının; tırnak veya tırnağın bir kısmını kesmeleri.
8- Nikah akdinde bulunmak. Erkek ve kadının; evlenmesi veya erkeğin velisi veya vekili bulunduğu birini evlendirmesi. İhramda olan kimse, ihramda olmayan kadın ve erkeğin nikahında şahitlik yapabilir.
9- Erkek ve kadının, Cima etmesi yani cinsi münasebette bulunması. Şehvetle öpmek, dokunmak, kucaklamak gibi cinsel ilişki arzusunu kamçılayan davranışlar da yasaktır.
10- Mekke-i mükerremede veya dışında; vahşi ve eti yenen kara hayvanına taarruz etmek, mesela; avlamak, ürkütmek ve yerini avcıya göstermek. Yine harem bölgesinin ağaç ve otlarına taarruz etmek, mesela; kesmek veya yolmak.

 

 

 
  Bugün 460094 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol